Trafik; motorlu taşıtların karayollarında kurallara uyarak, hal ve hareketlerine diyoruz. İnsan yaşamında da kurallara uyarsan, rahat bir hayatın yolunda mutlu olursun. Trafiğe uyan yol alır, uymayanın malını, canını alır. Yola çıkanlar tedbirini alacaklar gerisini yaratana bırakacak…
Selim Biçer Tokat Günçalı (Dinar) köyünde doğmuş, büyümüş, askerliğini yaptıktan sonrada Tokat Devlet hastanesinde şoför olarak çalışıp emekli olmuş. Bana, köylerinde anlattığı eğlenceli bir düğünün, bir trafik kazasıyla köyü yas evine çevirdiğinin öyküsünü anlattı.
Selim; “ O yıllarda köyümüz iki yüz on beş haneydi. Köyün bütün evleri tamdı. Üç beş tane oluklu tavan evler vardı. Kışın karın esaretinde kalsak da, hayvanlarımız, su sıkıntısı, yiyecek sıkıntısı çeksek de kışı ayrı, yazı ayrı güzeldi köyümüzün. Birliğimiz, dirliğimiz yerindeydi. Yoksulluğumuz vardı ama kimse farkında değildi. Muhtarımız Kel Dursun Aslan’dı. Köyümüzün suyundan mı, huyundan mı köyümüzün erkeklerinin çoğunluğu keldi. Çevre köylüler bizim köye lakap bile takmışlardı. ( Kel Dinarlılar.) Olsun yiğit lakabıyla anılır.
Yıl 1972 Mayıs ayının ortaları, baharın tam tatlı zamanı. Eşim Gülperi dünya güzeli bir oğlan çocuğu doğurmuş, daha kırkına bile basmamıştı. Komşumuz Çaluk Etem Yıldız’ın düğünü olacak. Gelini Sivas ili, Yıldızeli ilçesi, Kızıl köyünden alınacaktı. Bizim köyde düğün yapan aile yakın hısım, akraba, komşularına haber salar. Danışık düğün yemeği verilecektir. Yarın akşam herkes bize davetlidir. Duyan mutlaka gelir. Düğün imece usulü, birlikte yardımlaşa yapılır. Nede olsa köyün, mahallenin şanına uygun olmalı. Düğün sahibi karışmadan içlerindeki birkaç büyük ( Komşular oğlumuz Etem’ın düğününü hep beraber yapacağız. Tüm komşular gücünün yettiğince kol kanat gerecektir. Sizler ne dersiniz?) Bulunanlar evet, derler. Orada bulunanlar, dışarıdan gelen misafirleri köy, köy, şehir, şehir paylaşırlar. Yemek pişireni, bulaşık yıkayanı, düğün kâhyası, yiğit başı, sağdıç görev taksimi yapılır. Düğün evinin yükü hafifler. Beni de yiğit başı seçtiler. Mehterlerin emir komutası bende, gelen misafirleri karşılamak, konak yerlerine yerleştirmek, düğünün bayraktarlığı benden sorulacaktı.
Düğün Perşembe günü bayrak eve dikilir, Pazar günü gelin eve gelene kadar devam eder. Dişerden gelen misafirlere yemekler yedirilir, içirilir. Halaylar çekilir. Oyunlar, şakalar bir birine karışır. Cumartesi günü yiğit başı olarak tüm köylüyü bağırarak yemeğe düğün evine çağırır. (düğün evinde öğle yemeği verilecektir, tüm köylüler davetlidir. Herkes kaşığını alıp gelsin…) Çevre köylerden gelenler, köylüler birlikte eğlenir oynar gülerler. Birlik, beraberlik, sosyal olma, yardımlaşma düğünlerde pekişir.
Pazar sabahı iki traktör vagonunu köylüler doluşurlar. Birine kadınlar, diğerine erkekler. Gelin almak için davul zurna eşliğinde sabah erkenden yola koyulduk. Davul, zurnanın yüksek sesi oynak, bazen dertli havalar çalarken herkes mutlu, neşeliydi. Yıldızeli’nin Kızıl köyüne iki saatte traktörle varabildik. Köylüler kız evinin önünde bizleri karşıladılar. Hoş-beşten sonra halaylar çekildi, oyunlar oynandı. Gelenleri üçer, beşer kişi alan evlerine götürdüler. Yemeklerini yiyip dinlenenler tekrar kız evinin önünde toplandılar. Kızıl köylülerinden birisi; ‘ Kardeş sizin köydeki kellerin isimlerini sayalım’ başlarlar saymaya, isim sırası uzar gider. Bir başka komşusu; ‘ Bırakın kelleri saymayı, siz kel olmayanları sayın? Nede olsa kel Dinarlılar…’ Diyerek, şakalaşıp gülerler. Alçak gönüllülüklerini sevgi, saygıyla perçinlerler Günçalılılar.
Yolculuk başladı. Gelin evden çıkartılırken yiğitbaşı; ‘ Şeftali çiçeklendi, çiçeği purcaklandı. Yalan, yalan derken, ayrılık gerçeklendi.’ Salâvatlarla, dualarla gelin kadınlar vagonuna bindirilir. Allaha ısmarladık denildikten sonra davul-zurnanın neşeli müziğine traktörlerin korna çalarak köyden ayrıldık. Kız anası, yakınları evlatlarını allı, duvaklı gelin etmenin, elin günün içinde mutluluk ve ayrılık gözyaşları akıtıyordular. Ben öndeki traktörün yanında, elimde Türk bayrağı dalgalanıp duruyordu. Traktörü Musa Benli sürüyordu. Genç ve ehliyetsiz olmasına rağmen kurallara uyan, fazla hız yapmayan dikkatli bir sürücüydü. Çamlıbel’den aşağı daracık, kıvrılan yolları teker, teker geçtik. İhsaniye köyünün üstünde ki virajı da atlasak düzlüğe ulaşacaktık. Musa’nın nasıl olduysa gençlik heyecanı tutup traktörü vitesten attı. Yukardan aşağı boş tekerleğin dengesiz yuvarlanması gibi aşağıya doğru hızla iniyorduk. Hepimiz can havliyle traktörün neresini bulursak oraya yapışmıştık. ‘Şu önümüzde ki virajı atlarsak kurtulacağız…’ dememle virajı geçmemiz bir oldu. Göz ucuyla arkaya baktığımda vagon arkamızda yoktu. Yüz elli metre gittik, traktörü durdurduk. Koşarak vagonun yanına, derenin içine gittik ki derenin içi savaş meydanına dönmüş. Kolu, bacağı, kafası, kaburgası kırılan, eli yüzü taşa toprağa sürülüp parçalanan, ağlayan, inleyen, beni kurtarın diye feryat edenlerin sesi inletiyordu dereyi… Yaralıları asfalta çıkartıp yatırdık. Nereden bakarsan elli kişilik vagonda, on beş- yirmi kişi yaralıydı. Yaralılar arasında Hasan Kösemen ölmüştü. Otuz beş yaşında gençti. Çok ağır dört kişi, Kel Abidin, Kel Mehmet, Kel Cuma, Helogilin Salih ve ölen Hasan kösemi Sivas yönünden gelen kamyonun kasasına yatırdık. Yanına da birkaç kişi koyup Tokat devlet hastanesine gönderdik. Kamyon kasasına koyduğumuz yaralılar virajda savurdukça, kamyon zıpladıkça yaralıların her tarafı kan gölüne batmışa dönmüştü. İki yaralı yolda, ikisi de hastaneye varınca ölmüş. Kazada toplam beş kişiyi kaybettik. Bir hataya beş ölü, onlarca yaralı bıraktı…”
Selim anlattıkça cahilliğin, kurala uymamanın, ufak bir hatanın topluma, millete ne kadar zarar verdiğinin hesabını buyurun siz tutun. Mutlu günlerimizi acıya çevirmemek için düğünlerde silah atmak, konvoylar da kuralsız davranmak, korna çalıp yarış yapmak, saygısız gereksiz konuşmak kişiye ve topluma acı verir.