Acımız büyük. Ne söylesek boş. Tutunacak yol, dayanışma, yardımlaşma, elinden tutma, yardımına koşma. Bizde Seyir Evleri sakinleri olarak depremzede bir ailemizi dairemize misafir ettik. Bundan büyük bir mutluluk duyuyoruz.
Ne mutlu dünya insanına ki, herkes her milletten insan imdadımıza koştu. Gelen kurtarma ekiplerini hangi ülkeden olursa olsun, birlikte göçükten çıkardıkları insanları ve hatta hayvanları bile taşırken gördük. Bir can kaybı karşısında birbirlerine sarılıp ağlarken şahit olduk.
Yunanistan’dan, Ermenistan’dan, Almanya’dan, Polonya’dan, İtalya’dan, İspanya’dan, Azerbaycan’dan, Hollanda’dan, Birleşik Krallık’tan, Güney Kore’den, Hindistan’dan, Fransa’dan, Bosna Hersek’ten, Çekya’dan, Moldova’dan, Malezya’dan, Macaristan’dan, Kazakistan’dan, Kırgızas’tan, İspanya’dan, Ukrayna’dan, Avusturya’dan, Arnavutluk’tan, Japonya’dan, Rusya’dan, Özbekistan’dan, Romanya’dan, Portekiz’ten, İsviçre’den ve birçok sayamadığım başka ülkelerden gelen arama kurtarma ekiplerinin dur durak bilmeyen çabalarına umutlarımızı bağlarken gördük.
Birbirlerine hangi ülkedensin bile sormuyorlardı.
Kalbi deprem bölgesinde yaşayan, gidebiliyorsa giden, gidemiyorsa bizim gibi bulunduğu şehirde bir yardım elini uzatan, elinde avucunda ne varsa paylaşan ve onları misafir kabul eden, gönderdiği paltonun cebine sevgi dolu notlar, gofretler, çikolatalar koyan, ’’Depremzede kardeşlerimizin bizden daha çok ihtiyacı var’’diye kumbaralarındaki parayı birleştirip onlar için kıyafet alan kalbi zengin çocuklarımız oldukça ne mutlu bize. Birlik, beraberlik kanımızda var. Ne mutlu Türküm diyene…