Ordu’nun Ünye ilçesine bağlı İnkur( Kurna) beldesi eskiden belediyelikmiş. Nüfus yetersizliğinden belediyelikten düşerek muhtarlık olmuş. Ünye’den Akkuş’a doğru daracık ve kıvrılan yoldan giderken şoför değil ama yolculuk yapanlar yaz, kış harika manzaraya şahit olurlar. Ünye, İnkur arası On Üç kilometredir. Bu beldede Ahmet Ateş ( 08- Şubat- 1944) yaşamaktadır. Kendisiyle 08-01-2022 Cumartesi günü tanıştık.
Ahmet Bey orta boylu, yaşına göre diri ama kulakları biraz az işitmektedir. Eşi Hanım öleli yıllar olmuş. Bazen İstanbul’da ki oğlunun yanına gider, gezip kısa süre içinde İnkur’da ki oğlu Fahri’nin yanına gelir. Hani nasıl gelmesin ki? Yıllarını bu yeşilliğin içinde geçirmiş, çocuklarını burada büyütüp evermiş. Torunları sevilecek çağa gelmiş. Ahmet beyle tanışıp, değişik sohbetler ettik. Gelini çayımızı ikram etti. Oğlu Fahri tarım arazilerine ve koyun sürüsüne bakmakla zamanını geçirirmiş.
Ahmet amca sizin buralarda ilginç, anı ve olaylar odlu mu? “ Olmaz mı Süleyman hocam! Bizim bu Ünye, Niksar yolu Osmanlı zamanında ipek yolu olarak bilinir. Soygun hikâyeleri mi duymadık, kan davalılarının çatışmasını mı duymadık, terör olayları mı duymadık, kız kaçırma olaylarını mı duymadık. Buralar orman, yaz kış dumanı, sisi, yağmuru, karı eksik olmaz. Buraların arazisi engebeli, sık gürgen ormanıyla bir macera yeridir. İnkur; İncili, kurna köyü bir araya gelerek 2009 yılında belediyelik oldu. Sonradan belediyeliğe nüfus yetmedi kapattılar.”
Yakın tarihimize ait duyduğun hikâye var mı? “ Var! Atatürk’le ilgili bir olayı anlatayım. Bizim Kurna köyünde Hüseyin Koç diye bir ağabeyimiz vardı. Lakabına ( Mehmet ustanın Hüseyin) diye bu yörede anılırdı. Bizim lakabımıza da çakal oğulları derler. Ben Hüseyin ağabeyin evinin yanında ev yaptırıyordum. Bir gün Hüseyin Koç ağabey yanımıza ziyarete geldi. Yıl 1975. Kendisi o yıllarda Seksen yaşlarındaydı. Hüseyin koç ağabeyimiz yaşlı olduğundan altına minder koyup oturduk. Sohbeti hoş eski olayları anlattığını bildiğimizden, kendisini çok severiz. Çalışanlar olarak başına toplaştık. Hüseyin Koç ; ( Şu bulunduğumuz yer Akpınar’dır. İnkur’un mahallesi olarak bayağı uzaktır. Eskiden bu bölge cahillikten çok zülüm görmüştür. Memleket zalimlerin elindeydi. Zalimlerin, sözüne söz söylenmez, kılıcının önü de, arkası da keserdi. Bu yörenin ağaları belirli zamanda ormanın bir köşesinde toplanırlar, davarları keser, kayın ateşinin közünde pişirerek âlem yaparlardı. Üç davul, üç zurna çalıp eğleniyorlarmış. Kadınları zoraki ortada oynatıp, kendince eğlenirlermiş. İçtikleri rakı kafalarını iyiden iyiye sarhoş edip, eğlenceleri bitince evlerine dağılırlarmış. Atatürk’ün Trabzon’a gideceğini duyan birkaç aydın Ünye’ye doğru yola çıkarlar. Niksar’dan Akkuş çıkışında Duman tepe mevkiinde ki ormanlık alana gelmişler. Gürgen ağaçlarının dibine çadırlarını kurarak geceyi burada geçirmeye karar vermişler. Akşam yemeği olarak da yakında bulunan çobandan bir oğlak satın alarak akşam yemeğini yemişler. Geceyi çadırlarında geçirirler. Eski Tek Kiraz yoluna devam ederek, daracık, çalılık yollardan geçmişler. Ünye ye yaklaşırken ağaların eğlenceli gününe denk gelirler. Eğlence yapanların yanına varırlar. Topluluğa selam verir ama herkes ağa, kafalar oldukça iyidir. Kimi bağırır, kimi silah atar, kimisi kendinden geçercesine bağırır çağırır. Atatürk sevdalısı aydınlar; (Arkadaşlar, boşuna mermileri harcamayın. Bu mermileri gelecekte düşmana atarız. ) Der. Aydın, memleket sevdalısı olduğunu bilmezler. Yüreğinde Atatürk sevdasıyla yanan insanlar yola koyulurlar. İçlerinden deli dolu bir ağa eline tüfeği alır, gidenlere doğrultur. (Bu adam kim oluyor! Bizim gibi ağalara öğüt verir. Kurşunumun tadına baksınlar da anlasın bizim kim olduğumuzu.) İçinden başka bir ağa namlunun ucunu tutar, bu giden yolcular her kimse kötü laf etmemiştir. Sanırım haklı konuştu. Arkadaşını yatıştırır. Sonradan öğrenirler ki o güzel insan yurdumuzu kurtaran Mustafa Kemal Atatürk’ü görmeye giden aydınlarmış.”
Peki, Ahmet Bey bu hikâyeyi şimdiye kadar hiç kimseye anlatmadınız mı? “ Hocam bizim köyde bir birimize anlatıp durduk. 1960’lı yıllara kadar bizim buralarda adam vurmayanı adamdan saymıyorlardı. Çocuklarımız gurbete gitti, okudular da biraz insan içine çıkar olduk. Bu yörenin geri kalmasının birinci sebebi ağalar, ikincisi hocalardır. Hala o cahilliğin ceremesini çekiyoruz. Karakuş nahiyesi Ünye’den 1954’de ayrılarak Akkuş adıyla ilçe oldu.”
Teşekkür ederim bu güzel söyleşin için. “ Hocam şunu da yaz unutmadan; Kurna akşam oldu durma./ Sağa, sola sorma. Bu köyün eski adı kurnaydı sonradan İnkur oldu.”
Çaylar içilmiş akşamın kızıllığı dağlara çökerken, Allaha ısmarladık diyerek Akkuş üzeri Niksar’dan Tokat’a vardım.