Derinden bir iç çekerek, türkü söylenir.
Her kelimesi bin ok!
Gözlerden yaş akmasa da,
Yürek sızısı sözcüklerde yankılanmakta,
Ne çirkin bir anlayış,
Doğup büyüdüğün topraklardan uzaklaştırılmak
Hasret kalırsın, ter döktüğün yeri anarak.
Anadolu’nun doğusunda 93 harbi,
Kaderlerini yazacak kalem yok!
Derdini seslendirecek ozan yok!
Yaşayanlar harbin acısını, dudağı titreyerek söylemekte
Köylerinde, yaylalarda taş duvarlı mağara evleri,
Saraydı, şen mutlu yuvaları,
Ölen şehitlerin Anadolu’ya yansıması,
Toprağı mis kokan vatanım da,
Sessizce, gururla yatmakta
Her adımında gizlidir öyküler.
Şehit çocuklar, dul kadın, yaşlıları
Top yekûn yürüdü hepsi,
Yorgun öküzlerin arkasında kağnılar,
Acısı dağda ki kayalıklarda yankılanır.
İnsanın, insana zulmü ne ağır,
Yükleri sırtların da sanki kambur...
Geniş çukur oldu yarı canlı mezarları
Yaşayanların tek umutları Güneş ışığı
Heybesinin bir gözüne acılarını,
Diğerine umutlarını,
Koydular yaşam tohumlarını.
Kağnıların gıcırdayan tekerlekleri türkü,
Hayvanların nal sesleri müzik oldu.
Ay ışığının solgun yüzünde
Yakan Güneş’in sıcağında
Fırtınanın acımasız yırtan, tırnak izlerinde,
Anadolu’nun içlerine doğru akın vardı.
Balıbeyliler gibi binlerce konup, göçer,
Ağaç yaprağı, kabukları, otlar,
Kuru ekmekleri yol boyu azıkları
Ölenleri kaya dibi, ağaç yanı,
Geri döner sahip çıkarız düşüncesi...
Kaderlerini yöneticiler çizdiler
Vatan toprağının kutsallığında,
Ayırdılar doğduğu topraklardan
Olduk öz vatanımızda göçmen.
Ay yıldızlı bayrağımız dalgalanıyor ya,
Bu yeterde artar bize başımızda...