Bulancak’ta veya herhangi bir yerde çok sık karşılaştığımız son senelerin en can sıkıcı şeylerin başında hepimizin bildiği gibi bazı araçların son ses bağıra bağıra müzik dinlemesi ve bununda herkesin dinlemesini istemeleri. Çok garip hem de öyle böyle değil. Açıklaması, şudur budur şeklinde bir tanımlamada yerine oturmuyor. Bu mevzuyu anlatacak o kadar şey okudum, çok sayıda kişi ile sohbet ettim, ana babanın derdini dinledim ve inanın mevzu şudur diye tek bir kelime netice alamadım.
Sabah evden gelirken, akşam eve giderken, gün içinde haberdir, sağı solu gezerken yanımdan geçen, oturduğum yerde dışarıdan gelen bu tarz araç sürücülerinin son ses(desibeli kaç onu da o an da ölçüm yapmadığımız için bilemiyorum, insan kulağı için 120 desibelden sonrası sağırlık yapar, diyor bilenler) açtıkları müzik ile insanı iyice çileden çıkartmaya sebep oluyor. Cezası da çokta değil, öyle altında pahalı arabalar ile milleti rahatsız etse de bir şey ifade etmiyor. Büyük kısmı genç ve orta yaş kuşağından, yoksa z veya herhangi bir harf ile mi tanımlasak bu kişileri bilemiyorum.
Hemen hemen her akşam(özellikle bu saatlerde oluyor) eve gittiğim güzergah üstünde yanımdan geçen, karşıdan gelen, ahetse aheste arabası ile etrafa bakına bakına, koltukta yana kaykılmış, cam açık, kendisine bakana sert sert kaş göz ile bakan, bakan kişiye ağzının içinden küfür eden, en ufak bir sözde arabadan inip kafa göz yarmayı, olmadı beysbol sopası ile kafadan kan akıtmak için yanıp tutuşan, ana babasının bir kez olsun, bu arabayı nerden aldın, benzin parasını nasıl buldun, çalışmazsın etmezsin, sabah akşam gezer durursun, diye sormadıkları kişiler bunlar.
Birkaç gün olmadı. Akşam eve gidiyorum. Köprübaşına kadar gelmiştim. Yanımdan geçen lüks aracın içindeki yanık yanık yüksek sesle son moda bir parçayı dinliyordu. “Ulan” dedim, “herhalde bir yerden cenazeden geliyor bu vatandaş ondan bu kadar yanık bir şey dinliyor.” Ya da deprem bölgesinden geldi, selden kurtuldu, işyerinde işler berbat, iflas etmiş, çoluk çocuk evde aç, eski sevgilisini hatırladı, yenisi ayrılalım, dedi, borcu vardı ödeyemedi, kredisi patladı, ana babasından biri vefat etti. Çocukluğunda çok fakirdi, yemeye ekmek bulamadı, yalın ayak çok gezdi, çırak olduğu yerde sabah akşam şamar yedi, okulda derslerde hep zayıftı, hor gürüldü, buna benzer şeyler aklına geldi” dedim ve arkasından bakıp durdum. Yabancılar travma, diyor, bizde ise eskiden beri ruhta yara açılması ve kapanmaması, diye geçer. Çok yaralı bir ruhumuz var, bir türlü de kapatmak için çare aramıyoruz anlaşılan. Ondandır bu feryatlarımız ve bitecek gibi durmuyor. Vesselam.