Sevgili okur, merhaba.
Hayat, bir yolculuk gibidir. Başlangıcı ve bitişi olan bir yol… Bu yolculukta kişi, yürüdükçe yaşadığını hisseder. Hayat, bir akıştan ibarettir. Yürümek, hayatın akışını sağlar. Fakat insan, hayatına devam edebilmek için var olan akışa bir ‘anlam’ yüklemelidir. Anlam, kişiyi yolda tutan şeydir.
Çıkmış olduğumuz ‘yol’da, bazen kaybolduğumuzu hissedebiliriz. Bazen her yer karanlıktır. Her yer o kadar karanlıktır ki, insan yoluna nasıl devam edeceğini bilemez. Yolunu bulamaz. Yolunda kalamaz. Yoluna devam etmekten kaçınır… Peki, neden kaybolur insan? Yol; devam etmesi gereken bir akışsa, bu akışı durduran ve bu akışta kalmamızı engelleyen şey nedir? Yaşadığımız kayıplardır. Bazen sevdiğimiz, bazen kendimiz, bazen hayallerimiz, bazen umutlarımız, bazen inancımız, bazense duygularımız… İnsan, yaşadığı kayıpları sonrasında, devam edemeyebilir. Devam etmek istemeyebilir. Devam etmekten korkabilir. Kayıp yaşayan biri için, bu duygular gayet normaldir aslında. İnsan; gerektiği zaman, gereken duygularını ve düşüncelerini normalleştirebildiği sürece hayatına devam edebilir. Normalleştirmek, kabullenmeyi doğurur. Kabullenilmediği sürece hiçbir yas sonlanmaz. Kayıplar, kabullenildiği sürece insana bir şey katabilir, yoluna devam edebilmesini sağlayabilir. Kabullenilmeyen her kayıp, sadece insandan bir şeyleri eksiltir. Yavaş yavaş, insanı daha da karanlığa sürükler. Bu nedenle; öncelikle, kabul etmelidir insan. Hayatın, yürüdüğü yolun ona getirdiği her şeyi…
Yol; bazen fırtınalı, yokuşlu ya da karanlık olabilir. Fakat tüm bu ihtimallerin karşısında, güzel manzaraları da sunar bize. Ve biz; gökkuşağını görebilmek için yağmurla baş etmemiz gerektiğini kabul etmediğimiz sürece o yolda kalamayız. Yolda kalmak için, hayatın bize sunduğu olumsuzlukların getireceği olumlu ihtimalleri de düşünmek ve bu ihtimallerin varlığına inanmak durumundayız. Her aydınlık, bir karanlığın varlığında değer kazanır. Bu nedenle, karanlığın varlığına da ihtiyacımız vardır bazen. İnsan, hayatının akışından memnun olmadığı zamanlarda karanlık tarafa geçer. Karanlık taraf, insana kaybolmuş hissi verebilir. İçinde kaybolan insan, aydınlık tarafa ulaşabilme düşüncesinden uzaklaşabilir. Devam edebilme inancını ve isteğini yitirir. Bir kurtuluş yoluna ihtiyacı vardır. Devam edebilmek için, yolda kalabilmek için. İşte ‘anlam’, kişiyi kaybolduğu o karanlıktan kurtaracak olan şeydir.
Anlam, var oluşun temelidir. İnsan, anlam arayışına derin bir ‘acı’ yaşadıktan sonra çıkar. Acı, hayatın içinden çekip çıkarılamaz. Hayatın bir anlamı varsa, bu bağlamda acının da bir anlamı olmalıdır. Gerçek acı, anlam bulmaya yönelik süreçte harekete geçirici bir özellik taşımaktadır. İnsanın umut, maneviyat, sevgi, kabul görme, üretme, bağlanma ve kendini gerçekleştirmeye ihtiyacı vardır. Acı, bunların yeteri kadar karşılanamadığı durumlarda oluşur. Ve insan; ruhunda tatmin bekleyen boşluğu, ancak bu yaşanılan acı süreç sonrası hayata tutunmasını sağlayacak yeni bir ‘anlam’ oluşturabilmesiyle doldurabilir. Anlam, içimizdedir. Bizde olandır. Huzuru hissettiren şeydir. Anlam, yola devam edebilmemiz için doldurulması gereken boşluğumuzdur.
Yola devam edebilmek için, hayatımıza bir ‘anlam’ aşılayabilmemiz dileği ile…
Görüşmek üzere…