Sevgili okur, merhaba.
Yola başlıyoruz…
Bu yolculukta, her hafta farklı bir kavrama değiniyor olacağız. Her kavramda, kendimizi ve çevremizi daha iyi tanımaya ve anlamaya başlayacağız. Bir ‘birey’ olarak çıkmış olduğumuz bu yolda, farklılıklarımızın ve benzerliklerimizin bilincinde olarak ilerleyelim istiyorum. Bu doğrultuda yolculuktaki ilk durağımız, cinsiyet kimliklerimiz olacak. Çünkü bireyler arasındaki hiçbir fark, bireylerin cinsiyetleri kadar belirgin ve yaygın değildir. Cinsiyet, bireyin hayatındaki temel kimliğidir. Diğer kimliklerinin oluşumunda da büyük bir etkisi vardır. Bu nedenle, yolculuğumuzda öncelikle cinsiyet kimliklerimizin bizlere sağlamış olduğu toplumsal cinsiyet rolleri üzerine konuşuyor olacağız.
Toplumsal cinsiyet; bir toplumun cinsiyet ile ilgili olarak belirlediği rolleri, davranışları ve beklentileri içerir. Bu roller, bir toplumun kadınlara ve erkeklere atadığı geleneksel veya kültürel olarak tanımlanmış işlevleri ifade eder. Bireyin içinde yaşamakta olduğu toplumun sahip olduğu kültür; bir kadın ve erkeğin nasıl davranması gerektiği hakkında beklentiler barındırır ve bireyleri sosyal olarak şekillendirecek olan bazı özellikleri belirler. Toplum ve sahip olduğu bakış açısı; bireylerden, kendi beklentileri doğrultusunda şekil almış olan bu atfedilmiş rollere uymalarını ve yaşamlarının birçok alanını bu rollere göre şekillendirmelerini beklemektedir.
Toplum tarafından genel kabul görmüş kadın rolleri “kadınsı”, erkek rolleri ise “erkeksi” olarak adlandırılmış ve toplumsal cinsiyet rollerini oluşturmuştur. Bu roller gereği kadınsı özellikler: dişi, kibar, sadık, utangaç, duygusal, şefkatli, neşeli, çocuksu, merhametli, kötü söz söylemeyen, teselli etmeye yatkın, çocukları seven, anaç, başkalarının gereksinimlerine duyarlı, tatlı dilli, sempatik, hassas, anlayışlı, sıcakkanlı ve boyun eğen… Erkeksi özellikler ise: güçlü, sert, liderlik becerilerine sahip, saldırgan, hırslı, çözümleyici, iddialı, atletik, rekabetçi, kendi inançlarını savunan, bağımsız, bireysel, kolayca karar verebilen, kendine güvenen, kendi kendine yeten, güçlü kişiliği olan, olaylara karşı tutumunu belli etmeye istekli, soğukkanlı ve baskın…
Görüldüğü üzere toplumsal cinsiyet, bireysel ayrımların ve cinsiyete bağlı ön yargıların zeminini oluşturmakla birlikte sınırlayıcı ve kısıtlayıcı olabilir. Bu nedenle, cinsiyet eşitsizliği ve bireysel özgürlükler üzerinde önemli etkilere sahiptir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, toplumsal baskı ile birleştiğinde ise bireyde psikolojik sağlık sorunları başta olmak üzere çeşitli problemlere sebebiyet verebilir. Sağlıksız ve problemli bir birey, toplumu da bu yönlerde etkileyebilir. Bu rollerin baskıcı etkisi; bütün toplumun ekonomik, siyasal ve kültürel gelişimi önünde bir engel haline gelebilmektedir. Bu engeli ortadan kaldırmak için, toplum olarak belirlenen cinsiyet rollerinin bireye sağlamış olduğu olası zararlar hakkında hemfikir olmalıyız. Cinsiyet rollerinin sınırlayıcı olduğunu kabul eden bir toplum, bu rolleri daha esnek hale getirebilir ve bireye daha güvenli ve sağlıklı bir alan açabilir. Güven dolu bir toplumu ancak güvende hisseden bireyler inşa edebilir.
‘Cinsiyet rolleri’nin bireyi sınırlayıp kısıtlamadığı bir toplum inşa edebilmek dileği ile…
Görüşmek üzere…