Sevgili okur, merhaba.
Birlikte yürüyor olduğumuz yolda, yeni durağımız toplum. Toplum, birey olarak çıkmış olduğumuz yolculuğumuz için gerekli olan temel taşlarımızdan biri aslında. Çünkü toplumsal varlık olarak kabul edilen birey, bir toplumun parçası olmak ister. Bir topluluğa/bir mekâna/bir yere ait olmak ister. Aidiyet, bireyin temel ihtiyaçlarından birisidir. Aidiyetin yok olduğu yalnızlık duygusu, bireyin hayatını anlamsızlaştırarak bireyi içinden çıkamayacağı bir çıkmaza sürükler. Yolculuğumuzda böylesine derin bir çıkmaza girmemek için, ‘toplumsal aidiyet’ konusuna değinmek istiyorum.
İnsanın başkalarıyla bağlantı kurma arzusunun derinliği, onu sosyal kılar. Başkaları tarafından desteklenmek, değer görmek ve ihtiyaç duyulduğunu hissetmek; insanın en temel ihtiyaçlarından birini yansıtır. "Aidiyet duygusu" olarak tanımlanan bu duygusal ihtiyaç, bireyin en temel gereksinimleri arasında yer alır. Aidiyet duygusu hem kabul görmeyi hem ait olmayı içerir. Kişi kendini ait hissettiği kategoriyle birleşmeye başladıkça “aidiyet” kavramı bireyin kimliğinin bir parçası haline gelecektir. Benzer aidiyetler grupları, benzer gruplar da birleşerek toplumu oluşturur. Toplumsal bağlılık ve bütünlüğün oluşmasında ‘aidiyet hissi’, bağlayıcı bir unsurdur. Toplumların ayakta kalabilmesi ve devamlılıklarının sağlanabilmesi, bireylerin toplumsal aidiyet kazanmalarına ve bunun sürdürülmesine bağlıdır. Peki, bireyin topluma aidiyet geliştirmesi için gerekli olan temel şey nedir? Güven duygusu. İnsan; kendini iyi ve özgür hissettiği, güven duyduğu ortama ait olmak ister. Bireylerin ait hissedebilmeleri için bulundukları topluma inanmaları ve güvenmeleri gereklidir. Güven duygusu, aidiyeti; aidiyet, güven duygusunu pekiştirir. Bir topluma veya topluluğa ait olduğunu hisseden bireyler güçlü bir güven duygusuna sahiptir. Güven duygusu gelişmiş bir birey, kendini daha güçlü hisseder. Toplumsal aidiyet inancının kurulmasında toplum ve bireyin karşılıklı sorumlulukları vardır. Bireyin, topluma aidiyet duyma; toplumun ise, bireyi üye olarak kabul etme sorumluluğu bulunmaktadır. Bireyin toplumsal kural ve sınırların bilincinde olması ve topluma güven duyması, toplumun da bireyde istenilen güven duygusunun oluşmasına ilişkin olumlu işlevler göstermesi gerekir.
Toplum ve birey arasında gerekli güven bağı oluşmaması durumunda; kişiyi arafta bırakan bir ‘aidiyetsizlik’ sorunu oluşur. Birey; kendini değerli hissetmek, toplum tarafından kabul görmek, kucaklanmak ister. Bu koşulların aksinin oluşması durumun da ise bireylerin yaşadıkları toplumlarla bütünleşememesi hem kendileri açısından hem de toplumları açısından sorunlar doğurabilmektedir. Özellikle bireyler açısından yalnızlık, stres, suçluluk, değersizlik gibi psikolojik sorunlara yol açabilirken, bu durumların bireylerin yaşamlarını zorlaştırmasından dolayı giderek toplumlarından uzaklaşmalarını sağlamaktadır. Aidiyet eksikliği ayrıca depresyon ve anksiyete ve hatta intihar gibi ciddi ruh sağlığı sorunlarıyla da ilişkilendirilir.
Birey; yaşadığı toplumda aidiyet duygusunu yitirirse, bir kimlik geliştiremez ve kaybolup gider. Toplumsal devamlılığın sağlanabilmesi için, bireyin kazanılabiliyor olunması gerek. Toplum, bireyin aidiyet ihtiyacı için gerekli olan güven ortamını bireye sunmalı ki, bireyi kazanabilsin.
Devamlılığı koruyabilmek için, ‘toplumsal aidiyet’ duygusunu pekiştirebilmemiz dileği ile…
Görüşmek üzere…