Sevgili okur, merhaba.
Toplumsal cinsiyet rolleri üzerinde durduğum bir önceki yazımı, “Güven dolu bir toplumu ancak güvende hisseden bireyler inşa edebilir. ‘Cinsiyet rolleri’nin bireyi sınırlayıp kısıtlamadığı bir toplum inşa edebilmek dileği ile” diyerek sonlandırmıştım. Bu ve bir sonraki yazımda ise, cinsiyet rollerinin ‘kadın’ ve ‘erkek’ üzerindeki sınırlayıcı etkisinden bahsediyor olacağım. Bu sınırlayıcı etkiyi, ‘ataerkil zihniyetin içselleştirilmesi’ üzerinden inceleyeceğim. Ataerkil toplumda en gözle görülür ayrışmaya maruz kalan ‘kadın’, bu yolculuktaki ilk durağımız olacak.
İnsanın toplumsal gelişimi incelendiğinde, belki de en çarpıcı gerçek; toplumların da, aynı insanın kendi biyolojik varlığında olduğu gibi cinsiyetleri olduğu gerçeğidir. Toplumsal cinsiyete dayanarak erkek ve kadına biçilen değerler, rol ve kalıplar hiyerarşik olarak erkeğin “daha üst konumda ve daha önde” bulunması anlayışından dolayı ayrıştırıcıdır. Kadın, toplumsal olarak belirlenmiş cinsiyetinden dolayı erkekten statü olarak altta görülmektedir. Bu nedenle toplumda kadın, toplumsal cinsiyet ayrımına hem erkekler ve hem de toplum tarafından maruz bırakılmaktadır.
Cinsiyet rollerini insanlara erkekler değil, toplumlar biçer. Hâkimiyet ve üstünlüğün erkeklerde olduğu ataerkil toplum, erkeklere tartışmasız bir öncelik verirken, kadınlara da insan hakları noktasında sınırlı bir boyut getirir. Ataerkillik hem sosyal hem de özel alanda erkek egemenliğine işaret eder. Toplumun en temel birimi olan aile kurumu, bütün kurumlar içinde belki de en ataerkil olanıdır. Erkeğin üstün ve egemen, kadının ikincil olduğu ve boyun eğdiği bir hiyerarşi vardır.
Ataerkil düzende; hiyerarşi, boyun eğme ve ayrımcılıkla ilgili ilk derslerimizi ailemizden alırız. Erkek çocuklar kendini göstermeyi ve hükmetmeyi, kız çocuklar da boyun eğmeyi ve eşit olmayan muameleye maruz kalmayı öğrenirler. Erkek ev dışında çalışarak para kazanma; kadın ise, özel alanda eş-anne olarak günlük ev işlerini yerine getirme rolünü üstlenmektedir. ‘Ev/aile düzenini korumak’ amacı ile kadınlar, kadının davranışları ve yaşamı üzerindeki toplumsal kısıtlamaların doğal olduğuna inanmaktadır. Ataerkil kültür, kadınlar tarafından da kabullenilmekte ve kadınlar aleyhine kısıtlamaları nesilden nesle devam ettirilmektedir. Bu kültürün benimsenmesi sonucu kadınlar, bu düzenden ayrışmak isteyen diğer kadınlara meydan okuyabilmekte ve diğer kadınları değersizleştirerek kendi yerini konumlandırabilmektedir.
Bu düzenin yarattığı olumsuzlukları durdurmanın başlangıç noktası, kadının bir birey olduğunun öncelikle kadınlarca sonrasında ise tüm toplum tarafından kabul edilmesidir. Aile, toplumun; kadın, ailenin temel yapıtaşıdır. Aile içerisinde kadına nasıl davranılırsa, toplum da kadına öyle davranır. Bu gerçeklikte kadın, önce aile içerisinde korunmalıdır. Kadını korumak, kadına değer vermek ile başlar. Kadın, değer görebilmek için öncelikle kendine değer veriyor olmalıdır. Bu nedenle bir kadın olarak önceliğimiz kendi değerimizi oluşturup korumak ve diğer kadınların kendi değerlerine saygı duyuyor olmak olmalı. Kadın için; bir erkek olarak yapılması gereken ise, kadının var olmak istediği alanı oluşturmasına ve korumasına yardımcı olmak olmalıdır.
Toplum olarak, birey olarak ‘kadın’a gereken değer ve saygıyı gösterebilmek dileği ile…
Görüşmek üzere…