Vahit KOÇ
Köşe Yazarı
Vahit KOÇ
 

HZ. HÜSEYİN’İ TANIMAK GEREKİR Mİ?

İster bu günküler olsun ister geçmişte olsun bütün toplumsal yapılar, sosyal düzenler, hatta bütün izmler kendilerini kurucu liderlerinin, önderlerinin kimlik ve kişilikleri üzerinden tanıtmış ve kahramanları üzerinden de geleceğe aktarmıştır. Aslında insanlığa alternatif bir sosyal yapı sunan din-ler-de öyledir. O da kendini insana, insanlığa tebliğcilerinin ve samimi mücadele önderlerinin üzerinden tanıtmaktadır. Kur’an hiçbir peygamberi karşıtı olmaksızın, sadece kendi kimlik ve kişiliği üzerinden anlatmamış, aksine onları karşı tarafın önderleri ile mücadelesi üzerinden bizlere sunmuştur. Hatta bu durumu yani kendi dönemlerinin azgın önderleri ile mücadele durumunu bütün peygamberlerin en açık ortak sünnetleri olarak ortaya koymuştur. İbrahim (as) ın en açık sünneti Nemrutla mücadelesi olurken, Musa (as)ın sünneti Firavunla olan mücadelesidir. Hz İsa’nın en açık sünneti ise mabedin din adamlarıyla olan mücadelesi olmuştur. Bu din adamları dini ele geçirmiş ve halka karşı Roma imparatoruyla bir şekilde karşılıklı çıkar ilişkisi içinde olmuşlardır. Hz Muhammed’e gelince, Onun Kur’an tarafından ortaya konulan en belirgin sünneti ise halkın üzerine çöreklenmiş olan Mekke kodamanlarının ellerini kesme, kurutma mücadelesi olmuştur. Kur’an insanlığa sunmuş olduğu bu adalet, eşitlik ve barış esaslı alternatif sosyal yapıyı sadece peygamberler üzerinden değil, peygamberler dışında döneminin seçkin insanları üzerinden de anlatmak suretiyle ilgi ve alakayı hep canlı tutmuştur. Fatiha suresi üzerinden bize “Rabbim..! Bizi nimet verilen kullarının yoluna ilet…” diye gönlümüze fısıldarken karşımıza toplumu tarafından şehit edilen Habibün-Neccarı çıkarmakta ve kendi dilinden Rabbinin onu nasıl nimetlendirdiğini dillendirerek nimet verilen kulların bir örneğine vurgu yapmaktadır. Yine Kabil’in ritüelleştirdiği din anlayışı karşısında şehit olan Habil’i bize sunarken, mağaraya sığınan ve “ İnançlı ve yiğit gençler…” sıfatını uygun gördüğü o mücadeleci gençleri de bize tanıtmış ve tanımamızı istemiştir. Evet… Bu seçkin insanların kahramanlık anıları ile dolu olan bir Kitabın mensupları olarak ve üstelik Fatiha suresini her okuyuşumuzda “Rabbim..! Bizi şehitlerin yoluna ilet…” dediğimiz halde - ki nimet verilen kullar arasında şehitler de var- Hz  Hüeyin’i  bir şehit olarak görmemek, görmemezlikten gelmek, hesaba katmamak olur mu? Allah kitabında şehitlerin ölmezliğine vurgu yapmakla kalmayıp, onlardan bir kısmını günümüze taşıdığı halde Hüseyin’den habersiz olmak, O’nu iktidar çekişmelerinin basit bir tarafı olarak tarihin dehlizlerine hapsetmek olur mu? İster Hz Yahya olsun, ister babası Zekeriya, hatta çarmıha gerilmek suretiyle öldürülmek istenilen Hz İsa olsun, bunların dönemlerinin azgınları karşısındaki masumiyet ve mazlumiyetleri tüm vicdan sahibi insanların gönüllerinde yer edinmiş ve taraftarlık bulmuştur. Mazlumiyetin böyle bir özelliği vardır. Vicdanlar onlara kapılarını sonuna kadar açar. İmam Hüseyin de bunlardan biridir. Onun Kerbelada yaşadığı olay, başına gelen bu acı durum, olayı duyan, bilen bütün gönülleri etkilemiştir. Ve Hüseyin’in yanında durmayı, onun safında yer almayı tüm vicdanlarda haklı göstermiştir. Sadece vicdani noktada onun yanında yer almakla kalınmamış üstelik onun bu duruşu, kıyamı irdelenmiş, bu kıyamın amacı, kime, kimlere karşı olduğu sorgulanmıştır. Bu olay bin dört yüz sene önce tarihte yaşanmış, bitmiş bir olay olarak okunmak yerine, günümüzde gerçekleşen benzer olayları irdeleyip, anlama noktasında yol gösterici bir misyon ortaya koymuştur. Evet… Eğer bizler İslam’ı Hz Musa’nın, köleleştirilmiş, onur ve izzetleri yok edilmiş, bütün değerlerine el konulmuş kavmini veya o dönem halklarını Firavunun zulmünden, esaretinden kurtarmak için ortaya koyduğu duruş üzerinden okursak Hz Hüseyin ve daha önceki Kur’an’ın anlattığı kahramanların bize taşıyıp aktardıkları çok şeyler var. Yok, eğer dini halkının arasından kırk günlüğüne ayrılan Hz Musa’dan sonra Samiri’nin ele geçirip şekillendirdiği ve hiçbir zaman Firavun’u rahatsız etmeyen ritüelsel bir anlayış üzerinden okursak hiç de böyle seçkin kahramanlara ihtiyaç yoktur. Selam olsun Muhammet ailesinin tüm fertlerine… Selam olsun Hz İmam Hüseyine…
Ekleme Tarihi: 16 Temmuz 2024 - Salı
Vahit KOÇ

HZ. HÜSEYİN’İ TANIMAK GEREKİR Mİ?

İster bu günküler olsun ister geçmişte olsun bütün toplumsal yapılar, sosyal düzenler, hatta bütün izmler kendilerini kurucu liderlerinin, önderlerinin kimlik ve kişilikleri üzerinden tanıtmış ve kahramanları üzerinden de geleceğe aktarmıştır.

Aslında insanlığa alternatif bir sosyal yapı sunan din-ler-de öyledir. O da kendini insana, insanlığa tebliğcilerinin ve samimi mücadele önderlerinin üzerinden tanıtmaktadır.

Kur’an hiçbir peygamberi karşıtı olmaksızın, sadece kendi kimlik ve kişiliği üzerinden anlatmamış, aksine onları karşı tarafın önderleri ile mücadelesi üzerinden bizlere sunmuştur. Hatta bu durumu yani kendi dönemlerinin azgın önderleri ile mücadele durumunu bütün peygamberlerin en açık ortak sünnetleri olarak ortaya koymuştur.

İbrahim (as) ın en açık sünneti Nemrutla mücadelesi olurken, Musa (as)ın sünneti Firavunla olan mücadelesidir. Hz İsa’nın en açık sünneti ise mabedin din adamlarıyla olan mücadelesi olmuştur. Bu din adamları dini ele geçirmiş ve halka karşı Roma imparatoruyla bir şekilde karşılıklı çıkar ilişkisi içinde olmuşlardır. Hz Muhammed’e gelince, Onun Kur’an tarafından ortaya konulan en belirgin sünneti ise halkın üzerine çöreklenmiş olan Mekke kodamanlarının ellerini kesme, kurutma mücadelesi olmuştur.

Kur’an insanlığa sunmuş olduğu bu adalet, eşitlik ve barış esaslı alternatif sosyal yapıyı sadece peygamberler üzerinden değil, peygamberler dışında döneminin seçkin insanları üzerinden de anlatmak suretiyle ilgi ve alakayı hep canlı tutmuştur. Fatiha suresi üzerinden bize “Rabbim..! Bizi nimet verilen kullarının yoluna ilet…” diye gönlümüze fısıldarken karşımıza toplumu tarafından şehit edilen Habibün-Neccarı çıkarmakta ve kendi dilinden Rabbinin onu nasıl nimetlendirdiğini dillendirerek nimet verilen kulların bir örneğine vurgu yapmaktadır.

Yine Kabil’in ritüelleştirdiği din anlayışı karşısında şehit olan Habil’i bize sunarken, mağaraya sığınan ve “ İnançlı ve yiğit gençler…” sıfatını uygun gördüğü o mücadeleci gençleri de bize tanıtmış ve tanımamızı istemiştir.

Evet… Bu seçkin insanların kahramanlık anıları ile dolu olan bir Kitabın mensupları olarak ve üstelik Fatiha suresini her okuyuşumuzda “Rabbim..! Bizi şehitlerin yoluna ilet…” dediğimiz halde - ki nimet verilen kullar arasında şehitler de var- Hz  Hüeyin’i  bir şehit olarak görmemek, görmemezlikten gelmek, hesaba katmamak olur mu? Allah kitabında şehitlerin ölmezliğine vurgu yapmakla kalmayıp, onlardan bir kısmını günümüze taşıdığı halde Hüseyin’den habersiz olmak, O’nu iktidar çekişmelerinin basit bir tarafı olarak tarihin dehlizlerine hapsetmek olur mu?

İster Hz Yahya olsun, ister babası Zekeriya, hatta çarmıha gerilmek suretiyle öldürülmek istenilen Hz İsa olsun, bunların dönemlerinin azgınları karşısındaki masumiyet ve mazlumiyetleri tüm vicdan sahibi insanların gönüllerinde yer edinmiş ve taraftarlık bulmuştur. Mazlumiyetin böyle bir özelliği vardır. Vicdanlar onlara kapılarını sonuna kadar açar.

İmam Hüseyin de bunlardan biridir. Onun Kerbelada yaşadığı olay, başına gelen bu acı durum, olayı duyan, bilen bütün gönülleri etkilemiştir. Ve Hüseyin’in yanında durmayı, onun safında yer almayı tüm vicdanlarda haklı göstermiştir. Sadece vicdani noktada onun yanında yer almakla kalınmamış üstelik onun bu duruşu, kıyamı irdelenmiş, bu kıyamın amacı, kime, kimlere karşı olduğu sorgulanmıştır. Bu olay bin dört yüz sene önce tarihte yaşanmış, bitmiş bir olay olarak okunmak yerine, günümüzde gerçekleşen benzer olayları irdeleyip, anlama noktasında yol gösterici bir misyon ortaya koymuştur.

Evet… Eğer bizler İslam’ı Hz Musa’nın, köleleştirilmiş, onur ve izzetleri yok edilmiş, bütün değerlerine el konulmuş kavmini veya o dönem halklarını Firavunun zulmünden, esaretinden kurtarmak için ortaya koyduğu duruş üzerinden okursak Hz Hüseyin ve daha önceki Kur’an’ın anlattığı kahramanların bize taşıyıp aktardıkları çok şeyler var. Yok, eğer dini halkının arasından kırk günlüğüne ayrılan Hz Musa’dan sonra Samiri’nin ele geçirip şekillendirdiği ve hiçbir zaman Firavun’u rahatsız etmeyen ritüelsel bir anlayış üzerinden okursak hiç de böyle seçkin kahramanlara ihtiyaç yoktur.

Selam olsun Muhammet ailesinin tüm fertlerine… Selam olsun Hz İmam Hüseyine…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.