Belli bir yaştan sonra şöyle geriye dönüp “Benim duygum, düşüncem, kimliğim, kişiliğim üzerinde etkisi olan insanlar kimler?” diye sormaya kalktığımızda belki birçok kişinin olduğunu fark ederiz. Bende de öyle... Ama ben bu kişilerden bir tanesini hiç unutmuyorum.
Daha on dört, on beş yaşlarında iken yeryüzünde yaşayan insanların sayısına, coğrafyasına ve milliyetine bakmaksızın onları iki guruba ayırıyordu. Zalimler- mazlumlar… Ezenler- ezilenler... Sömürenler- sömürülenler… Bu ayırımın ilk kısmına da Amerika’nın başı çektiği emperyal yapıyı koyuyordu.
O yıllar biz Vietnam’ı ne bilir ne tanırdık. Fakat o öğretmenimiz sayesinde katil Amerika’nın Vietnam’da işlemiş olduğu zulümlerden haberimiz olurdu. O yıllarda ülkemizi ziyaret eden Amerika’nın 6. Filosuna karşı çıkışlar, bize “Amerika da bizim gibi Ehli Kitaptır. Sovyetler gibi bir dinsize karşı onunla beraber olmamız dini bir gerekliliktir” diyenlere karşı daha onurlu bir davranış olarak görülür, “İngiliz kraliyet ailesi içerisinde her zaman bir Müslüman prens bulunur” ifadesiyle yüreklerimizi İngilizlere açmaya çalışanların bu yeminin aldatmaca olduğunu fark ederdik.
Yine o dönemler Amerikan emperyalizmine karşı aktif mücadele içinde olan, o meşhur 6. Filoya karşı şiddetle karşı çıkan Deniz Gezmiş’i, Mahir Çayan’ı bir halk kahramanı olarak görürdük. Che Guavera’nın emperyalizme karşı hala unutulmayan ve evrenselleşen direnişinden o öğretmenimiz sayesinde haberdar olmuştuk. Ve ben şahsen hala bu şahsiyetleri unutmadım. Belki de arabamdaki flaş bellekte Mahsuni Şerifin “Amerika katil katil” adlı şarkısı bu sebepten yüklü…
“Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” sözü gereğince ismini de zikretmeden geçemeyeceğim Hasan Midillioğlu öğretmenimi saygı ve minnetle yad ediyorum. O zamanlar beni insanlığı tanıma noktasında böyle bir pencerenin önüne yönelten bu saygın insan gerçekten İslam’ı çok farklı şekilde, farklı derken, anlaşılması gereken şekilde anlamama vesile oldu. İslam da insanlığı biraz önce bahsettiğim noktalara bakmaksızın iki guruba ayırır… Zalimler- mazlumlar… Zulmedenler- direnenler… Halkın değerlerine çökenler, onların tüm değerlerini, zenginliklerini talan etmek isteyenler… Halkı haksız yere soyanlar ve mustaz’aflar…
Ve bürün peygamberlerin kendi dönemlerinin azgınları ile mücadele ettiklerine şahit olduk. İşin ilginç yanı hiçbir peygamber veya salihler, şehitler dinsiz, inançsız, yani ataist bir toplumla mücadeleye girmedi. Onlarla mücadele etmedi. Bütün peygamberlerin mücadele ettiği toplumlar, guruplar kendilerince sahih dine, doğru, gerçek dine inandığını zanneden toplumlar olmuştur.
Peki, esas noktaya gelelim. Dünyayı, dünyanın solcularını bir tarafa koyalım. Bizim ülkemizde bir zamanlar sol olarak, solcu olarak bilinen kitle Amerika’nın haşhaş ekiminin yasaklanması isteğine rağmen onu takmaz ve bizim millet olarak gururumuzu okşarken, yine Amerika’ya rağmen 1974 de Kıbrıs’a çıkarma yaparken bu gün ne oldu da bölgemizde, hatta dünyada yaşanan günümüz olaylarına Amerika’nın penceresinden bakar oldular?
Bu gün Gazze- İsrail, Lübnan- İsrail, İsrail derken bütün emperyal batı, yüz küsür sene önce bölgemiz halklarının sırtına semer kapamış olan aynı yapılar, tekrar semeri yenilemek veya değiştirmek isterken onların safında yer alır, onların penceresinden bakar oldular? Hamas’ın, Hizbullah’ın bu azgınlara karşı direnişini basit bir terör olayı olarak değerlendirdiler?
Coğrafyamızda yaşanan bu günkü olaylar basit bir din savaşı yani Yahudi- Müslüman savaşı, Hristiyan- Müslüman savaşı değildir. Hatta bu gün yaşanan bu savaş seksen, yüz yıl önceki dünyayı taksim etme savaşı, yani “yarısı sizin olsun, yarısı bizim olsun” şeklindeki dünya savaşları gibi de değildir. Bu günkü savaş din elbisesi öne çıkarılan, dini hedefleri dillendirilen - vaad edilmiş topraklar gibi- bir savaştan öte bir savaştır. Dünyanın tümüne sahip olma, hakim olma savaşıdır. Emperyal Amerikan halkı, gerçekte siyon yapının önderliğinde tek dünya düzeni, tek dünya devleti kurma savaşıdır. İşte bizim böyle bir durumda hangi tarafta durduğumuz, kimin safında yer aldığımız çok anlamlıdır.
Bir de şunu diyorum. Tarih boyu hakim güçler tarafından sadece dinler ele geçirilmemiş. Halisane bir niyetle ortaya çıkmış olan ideolojiler de ele geçirilmiştir. Hakim güçler tarafından kendilerince şekillendirilmiş… Ve bir müddet sonra da dünya sahnesinden silinip gitmiştir…