İnsanın zihnini, zikrini meşgul eden temel iki konu var. Birisi kişinin malları… Diğeri de evlatları…
Bu gün burada yeni bir eğitim öğretim yılına girmemiz sebebiyle evlatlar, çocuklar konusunda iki hususla ilgili duygularımı paylaşmaya çalışacağım.
Dedik ya… Zihnimizi, zikrimizi en çok meşgul eden konulardan biri evlatlarımız…
Soru şu… Çocuklarımızı niçin okutuyoruz? Onların eğitiminden beklentilerimiz ne? Onların nasıl bir evlat olmalarını istiyoruz? Ya da onların şahsında nasıl bir gelecek, nasıl bir toplum hayal ediyoruz?
Bu soruyu, merkeze kendimizi koyarak cevap vermeye çalışıyoruz.
Kim bilir..? Belki de kimlik ve kişiliğimizin zayıflığından, bilgisizliğimizden kaynaklanan sebeplerden dolayı çektiğimiz maddi sıkıntılar yüzünden “Ben çektim… Aman çocuğum da çekmesin…” yaklaşımı çocuklarımıza farklı bir yön çiziyor. Hatta öyle ki bu yaklaşım, varsa yoksa tüm zamanını çok… Daha çok soru çözmek için harcamalı. Getirisi cömert bir mesleğin sahibi olabilmesi için ne gerekiyorsa yapmalı… anlayışında bizi sabitliyor.
Oysa çocuklarımızın kulakları, güzel insan, mükemmel insan olma, naziklik, kibarlık, hak hukuk, adalet anlayışı gibi kavramları, yine kendini her durumda başkasının yerine koyabilmenin erdemliliğini bir şekilde duyması ve bu kavramlara aşina olması gerekirken sosyal çevrede ya hiç duymamış yada onun kulaklarının duyacağı yakınlıkta ve samimiyette aile ortamında bu kavramlar dile getirilmemiştir.
Bazen merak ediyorum. Günümüzde anlatanı ve dinleyeni var mı diye… Hani eskilerin meşhur bir kıssası vardı. Çocukluğumuzda öğretmenlerimizden kim bilir kaç defa dinleyip ve her seferinde ne demek istediğini anlamaya çalışırdık.
Babası oğluna hep “Oğlum sen adam olamazsın” der dururmuş. Ve bir gün oğlu vali olmuş, Babasına haber salmış. Yanına gelmesini istemiş. “Hani” demiş “baba…” “Ben adam olamayacaktım. Bak… Vali oldum.” demiş. Baba “Oğlum… Ben sana vali olamazsın demedim ki… Ben adam olamazsın dedim.” demiş.
Dedim ya… Belki bu kıssa çocuklarımıza anlatılmayalı yıllar oldu. Kim bilir? Belki de çocuklarımızın vali olma yolundaki çabası yüzünden dinlemeye fırsatları olmadı ya da gerek duymadılar. Gerçi biz de vali olmalarından başka bir şey istemedik ya…
Evet… Bu gün çocuklarımız topyekun vali olma yolunda… İnşallah bir gün bizleri “Na’ber” demek için makamlarına ısmarlamazlar.
İkinci bir nokta da şu… Zaman zaman öğrencilere sorarız. Deriz ki; “okula başladığınız ilk gün annesi babası tarafından kapıya kadar uğurlanan ve sizin duyacağınız şekilde “Allah’ım ne olur? Bu çocuğumun ilmini, bilgisini artır! Okuduğunu, dinlediğini anlama ve kavrama yeteneği ver!” diye dua edilerek okula gönderilen var mı?
Bu zamana kadar olumlu cevap veren öğrenci sayısı yok denecek kadar az.
Düşünün… Bir öğrenci ki okula başladığı bu ilk günde anne babasının yürekten gelen böyle samimi bir duasını işitiyor. Onların kendisine nasıl yaklaştığını görüyor. Anne babası tarafından okula uğurlandığına şahit oluyor. Böyle bir öğrencinin okula, okumaya bakışı, anne babasının beklentilerini gerçekleştirme hususundaki düşünceleri nasıl olur?
Yok eğer yattığınız yerden yarı uykulu, yarı uyanık “oğlum, kızım” her neyse… “harçlığın filan yerde, unutma…” diye seslenirsen bir müddet sonra anne baba olarak tartıştığınız konu “bu çocuk senin yüzünden… Hıh demiş burnundan düşmüş…” ifadeleriyle giriş yaptığınız konular olacak… Bu konular aynı zamanda çocuklarınızın da gelecekte kullanmak için sizden miras olarak aldığı konu başlıkları olmuş olacak.
Yeni eğitim ve öğretim yılının çocuklarımızın kimliğinin, kişiliğinin ve geleceğinin güzelleşmesine vesile olması dileğiyle…
Hayırlı olsun.