Çok uzaklara gitmeden yakınlarımızdaki herhangi birisine sorsak “Efendim! Saat on iki buçukta vakti giren öğle namazını, on iki de kılsak olur mu? Ya da ikindi namazını, akşamı, yatsıyı yarım saat veya daha erken kılmamız mümkün mü?” desek… İnanın hiç kimse “ uygundur” diyemeyecektir.
Namazın geçerli olabilmesi için mutlaka vakit şartı aranacaktır. Ve vakti de beklenecektir. Sabah namazı dışında namazın vaktini beklemede bir sıkıntı yok. O vakitlerde gecenin, ya da uykunun her hangi bir baskısı söz konusu değil. Zaten ayaktasın.
Gelelim Ramazan ayında sabah namazı vaktine.
Sabah namazı vakti neredeyse normal zamandaki vakitten bir saat erkene çekiliyor. Yani sabah ezanı bir saate yakın erkenden okunuyor. Belki o ezan sahurun bittiğini bildiriyor diyenler olabilir. Ama ezanlar nihayetinde namaz için bir çağrıdır.
Buna rağmen ezan okunduktan sonra “hemen kılmayın” diye cılız uyarılar da yapılıyor ama bu uyarıları duyan yok. Adam ‘Ben onu bunu bilmem. Ezan sabah namazı için okunuyor. Vaktinin girdiğini ifade ediyor. Sorumluluğu okutanlara…” deyip namazını kılıyor ve tekrar uyumaya gidiyor.
Oysa sabah namazının vaktini Allah farklı şekilde dile getiriyor. “Sabah namazı” diyor” vakti şahitlidir.”( 17 isar 78)
Bu ifadede kastedilen derin manaları top yekun kestiremeyebiliriz. Ama gerçekten şahit olduğumuz birtakım gerçekler de var.
Nedir bunlar?
Sabah namazı vakti… Tan yerinin ağarması… Seher vakti… Farklı şekillerde zikredilen bu vakit bütün toplumlarda önemlidir.
Yeni bir güne veya bir yerde, yeniden hayata başlangıç anı olduğu için içerisi güzel dilek ve temennilerle doldurulan bir vakittir… Yaratanla muhabbet kurulup, beklentilerin en içten bir şekilde dile getirildiği bir vakit…
Belki insanlık var olalı beri her toplum, her millet yüreklerindeki duygularını, düşüncelerini ve taleplerini kendi lisanlarına yükleyip bu vakitte dile getirdikten sonra güne başladılar… İşe koyuldular… Günün aydınlanışından başka bir aydınlatıcıya ihtiyaç duymadan, adeta güneşin doğuşuyla yarışırcasına heyecanla yola koyuldu. Tarlasına çıktı. Hayvanlarını otlağa saldı.
O milletler günün başlangıcında işe koyulma zamanını nasıl ifade ettiler bilemiyoruz ama bizler hep sabah namazını günün başlangıcı olarak kullandık.
Dedik ki; “Sabah namazı kalktım… Sabah namazı yola koyuldum… Sabah namazı tarlaya… Sabah namazı bahçeye… Sabah namazı hayvanları saldım…
Sabah namazı vakti sadece insanlar için değil, diğer canlılar için de güne başlama vakti. Onlarda kendi dillerince istek ve taleplerini, o günden beklentilerini dile getirdikten sonra; hadi bakalım rızık peşine…
O vakitte en çok da kuşların sesini duyarsınız. Belki de rızıklarının anlık verilmesindendir.
Gerçekten… Ramazanda okunan sabah ezanından sonra, diğer zamanlarda diyebildiğimiz gibi şunu diyebiliyor muyuz? Evet! Ezan okundu. Namazımızı da kıldık. Hadi bakalım sokağa. Hadi bakalım namazdan sonra tarlaya, hadi bakalım bahçeye… Sabah namazından sonra yola çıktım.
Hadi insanları bir yana koyalım. Diğer canlıların da şahit olduğu, kendilerince işe koyulduğu sabah namazı vaktinde dışarıya, doğaya bir kulak kabartın. Bakın bakalım hiçbir canlının sesi var mı? İyi dinleyin. Hiçbir kuş ya da başka bir canlının sesini duyabiliyor musunuz?
Duyamazsınız. Bizim sahur bitiminde kıldığımız sabah namazı sanki gece namazı gibi. Sessiz, sakin bir ortamın ibadeti.
Peki, Ramazan ayında, eğer sabah namazımız gece namazı gibi ise biz güne hangi namazla başlamış oluyoruz?
Evet! İnsanlar ibadetler konusunda Allah’ın tanımış olduğu kolaylıkları zora, kendi zorluklarını da kolaylığa çevirmeye hep istekli olmuşlardır.