Heyecan bana göre çok güzel bir duygu. Ama eğer bir sahnedeyseniz unutkanlık yaratabiliyor. Mesela daha önce sahne aldığım bir tiyatro gösterisinde, topluluk önünde yaptığım bir münazara konuşmasında bu tip olaylar ile karşılaştım.
Tiyatroda iken; benim sıram geldiğinde sahneye doğru yol aldım. Biraz hararetli muhaverede bulunmam gereken tirat metnimi unutacağımı düşünmüştüm. Fakat öyle olmadı. Seyirciler orada yokmuş gibi davrandım ve bir sözcük bile unutmadan rolümü tamamladım. Sahneye giriş yaparken rolüm icabı celallenmem gerekiyordu. Sesimi yükseltip, kalınlaştırarak girdim ve cümlelerimi söylemeye başladım. Aklımda seyirciler yoktu. Gerçekten kendimi canlandırdığımız kişilerin yerine koydum. Seyircilerin dikkatini çektiğimi de; ben sahneye girip bağırmaya başladıktan sonra tüm salonun sessizliğe boğulmasından anladım.
Münazara yarışması ise ilk başta okul içerisinde idi. Sınıflar arasında ben ve iki arkadaşım sınıfımızı temsil ederek okul içerisinde birinci olmuştuk. Ardından okul takımına seçildim. Çalışmalara başladık. Aklımda hep; ‘sahne karşısında, onca insanın karşısında, ya unutursam’ düşüncesi vardı. Çalışmalar devam ettikçe iyiye gittiğimi fark ettim. Öğretmenlerimin karşısında akıcı bir şekilde, mimikler ile ilgi çekici şekilde konuşuyordum (küçüklükten beri mimiklerim benim isteğim dışında, o an ki duyguma göre hareket ettiği için mimiklerimi kullanmakta hiç zorlanmam) Çalışmalar hep olumlu yönde ilerledi. Heyecanı yenmek adına birkaç pratik yaptım. Farklı uzmanların yazılarını okudum. Kendime göre bir tane bulduktan sonra da tamamen hazır olduğumu hissettim.
Yarışma günü geldiğinde bir hayli heyecanlıydım. Masalarımıza oturduk ve yarışma başladı. Rakip takımdaki arkadaşlarımız, el, yüz gibi faktörleri çok kullanmadı. Sıra bana geldiğinde çok heyecanlıydım. Akıcı konuşma isteği olduğu için direk gür bir sesle başladım tezimi sunmaya. Kendimi övmek için söylemiyorum; gayet iyi gidiyordum. Ta ki jürilere bakana kadar…
Jürilere baktığımda bir tanesinin kafası ile tebrik eder der gibi yavaşça aşağı indirip yukarı kaldırdığını ağzını ise büzdüğünü gördüm. Ardından yandaki jüriye bir şey fısıldadı. O işte bütün dikkatimi dağıttı. Tiyatroda hiç dikkatim dağılmamıştı seyircilerle alakam olmadığı için. Fakat münazarada o bakış 15 saniyelik bir kayıp yaşattı bana. Metnimi unuttum. Jüriden ve izleyenlerden özür dileyerek metnimde kaldığım yeri bulmaya çalıştım. Biraz zaman aldı. Ardından buldum ve konuşmamı sonlandırdım. Soru cevap kısmında ise yerinde cevaplar vererek görevimi tamamladım. Yarışma sonunda, jüri kararı ile rakip arkadaşlarımızı farkla eledik.
Şimdi bütün bunlardan sonra bu köşenin en enteresan kısmına geliyorum. Münazaranın yarı finaline çıkmıştık. Aynı zamanda da iki farklı tiyatro oyununa hazırlanıyordum. Virüs adı altında topladıkları çeşitli projeler yüzünden hem münazara yarışması hem de tiyatro gösterileri sekteye uğradı. Heyecanımı tam da yendim dediğim zamanlarda bu aktivitelerden mahrum kaldık.
Anlatmak istediğim konu; kendi anılarımla birlikte heyecanı yenmenin mümkün olabileceğini ve sırf heyecanına yenik düşer korkusuyla bu tarz aktivitelere katılmak istemeyen kişilere moral olmayı amaçladım.