Yazı yazmaya başladığım tarihten itibaren, her yazımda kendimi geliştirmeye çalıştım. İlk başlarda yazılarımda fazla resmi davransam da, zamanla o resmiyeti bıraktım. Yazılarımı yazdığım sayfalar günlüğüm oldu diyebilirim. İçimden geçenleri, fikirlerimi, eleştirilerimi sizlere aktarabildiğim, bitmek bilmeyen bir sayfa gibi. Önceki yazılarımdan birisinde söylemiştim, yazılara başlama amacımı. Belki bilenleriniz vardır. Erhan Gündoğar hocamın beni teşvik etmesiyle farklı bir kapı açıp ilk adımlarımı attım diyebilirim. Açıkçası; ilk yazımı (Sözde Canlı Dersler) yazdıktan sonra, o yazı ile kalacağını düşündüm. Bir süre yazı yazmadım. Yazmayı da düşünmüyordum. O, yazmadığım süreçte Erhan hocamın ‘yazılarına devam et’ demesi üzerine köşe yazılarına devam etmeye karar verdim. Haftada bir yazıyordum. Daha sonra her gün yazmaya başladım. Çok da iyi gidiyordu fakat okul başlayınca biraz sekteye uğradı. Bir süre yazamadım. Daha sonra haftada bir de olsa yazılara devam ettim.
Çoğu noktaya değindiğimi düşünüyorum. Gerek gündeme dayalı, gerek bilimsel, gerekse eleştirel… Hemen her duygu ile yazılarıma tat kattığım fikrindeyim. Açık konuşmak gerekirse yazılara devam etmek istiyorum. En azından bana da farklı bir kapı olmuş olur. Dergi projesi de, bu yeni kapıya bir ışık tutmuş oldu. Malumunuz, okullarda gerçek hayata değinmiyorlar. Saçma sorular sorup aldığınız puana göre, (sallayarak veya sallamayarak) öğrenip öğrenmediğinize bakmaksızın, sizi bir yere yerleştiriyorlar. Tabii o da yıllar sürüyor. Kendimi garantiye almaya çalıştığımı söyleyebilirim. Hiçbir şeyin garantisi yoktur elbette. Ben yine de ihtimali arttırıyorum.
Bana, ‘sen deli misin’ diye soranlar oluyor. ‘Evet’ deyip geçiyorum. Hayatımda yer tutacak kadar değerli olmayan, sınavdan sonra unutup bir köşeye atacağım bilgiler için yıllarca kendimi parçalamamın bir anlamı olmadığını düşünüyorum. İnsan saygısı ve sevgisini dışarıda öğrendiğimiz gibi hayatın gerçeklerini de okul dışındaki süreçte öğreniyoruz. Kimse inkâr edemez öyle değil mi? Yanlış anlaşılmak istemiyorum. Okula gitmeyin veya okul okumayın demiyorum. Sadece mevcut eğitim sisteminden, öğrenciler olarak rahatsız olduğumuzu dile getiriyorum. Yazımın ilgili makamlara ulaşabileceği ihtimalini de çok yüksek görmüyorum. Köşe yazısı başlığımda da gördüğünüz gibi yiğitçe duruyorum. Eleştirilecek noktaları elbette belirteceğiz. Fikir özgürlüğü var değil mi? Öyle sanıyorum. Her neyse, okul ile ilgili bu aralar bayağı bir yazı yazdım. Şimdilik daha gerek yok.
Yaşıtlarıma, benden küçük ve büyük olan genç kesime son birkaç bir şey yazacağım. Kimseye çalışma programı hazırlama hakkım veya düşüncem yok. Herkesin kendi iradesi hakkı var. Öğretmenlerin ve velilerin baskısı altında kalmak, gençleri batırdıkça batırır. Kimse kendini eve kapatıp, derslere gömülmesin. ‘Hayattan bir sene kopayım, sonra sefasını sürerim’ diye bir şey yok. Büyüklerin, gençleri kandırmak için kullandığı bir söz. Üniversiteye gider orada da finallere çalışırsınız. Tam bitti dersiniz, iş hayatına başlarsınız. Bu işin sonu gelmez. Herkes elbet çalışacak. Üniversite görse de, görmese de... Bu konun özü, kendinizi parçalamayın, hayatın güzelliklerinin, en güzel yıllarınızda farkına varın. Büyükler tarafından söylenen gençleri kaldırmaya yönelik cümlelere karşı gardınızı indirmeyin. Anın tadını çıkarın elbette. Ama aklınızda şu olsun; ‘şuan oynadığım tiyatro bana ilerde fayda sağlayabilir, ama PUBG vb. değil.’ Ha unutmadan iddialı ‘coincilerin’ vazgeçilmezi… “YTD.”