Bu başlığın farklı sayılarını daha göreceğiz gibi. “Algı operasyonu” başlığında topladığım yazılar, genellikle sosyal medyada oluyor. Çünkü sosyal medya, bir insanı manipüle etme konusunda son derece iyi. Orada yanlış bilgi veren mi ararsınız, insanları birbirine düşürmek isteyen mi ararsınız, platformdaki hikâyesinde iç çamaşırını paylaştığını söyleyen bot mu ararsınız, bunların her türlüsü var. Tabii ben bugün farklı ve yeniden ortaya çıkan bir algı oyunundan bahsedeceğim.
Geçen gün sosyal medyada bir video gördüm. –Kimseyi aşağılayacak veya fiziki görünüşüyle dalga geçecek halim yok (ben de öyleyken hiç yok)- Videoda kilosu biraz fazla bir arkadaşımız, karın bölgesi açık şekilde çılgınlar gibi dans ediyordu. Videonun üstünde de “Özgüven” yazıyordu. Bu özgüven mi sizce? Bence kendini rezil etmekten başka hiçbir şey değil. Yorumları yapan insanların da yazdıkları bana ikinci şoku yaşattı diyebilirim. Bu arkadaşa, yaptığının yanlış olduğunu ve özgüvenin böyle bir şey olmadığını kimse söylemiyor. Herkes, “ya çok güzelsin, ya şöylesin, işte özgüven” demiş. Ya ne oluyor bu yeni nesle? Samimi soruyorum. Bunun size özgüven olduğunu düşündüren nedir?
Şuan sizin bildiğiniz özgürlük, özgüven ve saygı gibi kavramlar, onlar için bambaşka bir anlam taşıyor. Onların özgürlüğü, popüler kültür köleliği; onların özgüveni, kendini rezil etmek; onların saygısı, farklı olana tapınmak…
Ebeveynlerden istirhamım, çocuğunuzu, erken yaşta sosyal medyadan uzak tutun. Eğer ille de bir hesap açacaksanız, bunu sürekli kontrol edin. “Yok, bu onun özel alanı, özel hayatı” gibi söylemlerde bulunup, 8-9 yaşında telefonu verip “beni uğraştırmasın da, telefonla uğraşsın” derseniz, yarın yazımın konusu o çocuk olacaktır.
Okuldan önceki aile eğitimi, (bu nesil için konuşmak gerekirse) o kadar dikkatli ve özenli olmalı ki, çocuk okulda, 8-9 yaşında telefon sahibi olan çocukların kapıldığı algılara kapılmasın. Ondan sonra çocuk eve; “anne/baba, ben kız ve erkek değilim başka bir cinsiyetim, anne bak Kore, baba alkol istiyorum, anne sigara istiyorum, baba bak şarkı çok güzel (bahsettiği şarkı; hapishane, polisler, bam bum, içki isimleri, araba isimleri, birbiriyle alakası olmayan yan yana kelimeler) vesaire. Çocukları bu bataktan korumak, ebeveynlerin elinde... Bu konuda biraz değil, çok dikkat etmeleri gerekiyor.
Küçük yaşta böyle laf yapabiliyorsa ağızları, büyüyünce insanların tepesine biner bunlar. Bunları destekleyenin de, geri kalır bir yanı yok zaten. “Küçük çocuk, büyüyünce fikri değişir” gibi bir düşünceyle her şeyi oluruna bırakmak, direkt olarak çocuğu kaybetmektir. Böyle bir prensip edinildiyse, çocuğun yaptıklarının ardı arkası kesilmez. Şimdiki teknolojinin ve bazı X kişilerinin “Z kuşağı” adı verilen neslin düşünce yapısını, algılarını ve duygularını değiştirmeye çalışması, şuan büyük oranda başarılı gidiyor. Onları bu bataklıklardan kurtarmak, bilinçli kişilere kaldı. Tabii olay bu noktaya varınca, aklıma bir söz geldi; “1 delille 40 âlimi yendim, 40 delille 1 cahili yenemedim.”
Tabii ben ne zaman böyle bir yazı yazsam -ille de köşe olarak değil, bir yorum olarak da- toplu bir kargaşa, toplu şekilde baskı söz konusu. Aynı savunmaları yapan, farklı kişiler. Bu toplu taarruzun üstüne Einstein’in yaşadığı şu olay aklıma geldi; Einstein o dönem katıldığı bir kongrede, dönemin farklı bilim insanları tarafından sert şekilde eleştirilmiş. Sonrasında “Einstein’e karşı 100 yazar” isimli bir kitap çıkarılmış. Einstein, gazetecinin kendisine kitap hakkındaki düşüncesini sorduğunda ise şöyle demiş, “Niçin 100 yazar? Haksız olsam birisi yeterdi.”