EKMEK VE KİTAP
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
04.02.2013 - 23:44, Güncelleme:
30.10.2020 - 19:15 4170+ kez okundu.
EKMEK VE KİTAP
Günümüzde bilgi ve teknoloji ve buna bağlı olarak olanaklar düne göre oldukça gelişti,
yaygınlaştı. Artık bilgiye ulaşmak son derece kolay hale geldi. Halk
kütüphaneleri, üniversite araştırma merkezlerine, ihtisas kütüphanelerine kadar
her yer bilgiye aç insanların hizmetinde; ancak kütüphanenin salonlarını
üniversiteye hazırlananlarla sınavlara çalışan öğrenciler dolduruyor. Öğrenci
yorgun, bezgin, isteksiz; öğretici ve aileler okumanın sadece “ boş zamanlarda”
yapılacağı gibi bir düşünceye sahip.(*)
Oysa dönüp
geriye baktığımızda savaştan harap çıkmış Anadolu insanı bulabildiği her imkanı
değerlendirmeye çalışmış, aydınlanma yolunda önemli aşama kaydetmiştir. Böylece
“ bilgisizliğin ve bilgisizlik sonucu olarak yoksulluğun kalın çemberini
kıracak tılsım “ olarak bu okullar çocukların Socrates, Shakespeare, Goethe,
Balzac, Gogol, Eflatun, Montaigne, Victor Hugo, Dostoyevski, Chow, Oscar Wilde
gibi edebiyatçıları okuyup tartıştıkları “ laf ezberleme yerleri” olmayan bilim
yuvalarına dönüşmüştür. Cumhuriyetin ilk yıllarında dönemin Milli Eğitim Bakanı
Mustafa Necati’nin Kırşehir Valisine telgraf çekerek” Şehrinize öğretmen gönderiyorum. Onu karşılayınız.” Direktifi göz
önüne alınacak olursa okul, eğitim ve öğretmene verilen değer daha iyi anlaşılır.
Bu konuda en
çarpıcı örneklerden birisi Balıkesir yakınlarında yaşanır. 1941 yılında ve
İkinci Dünya Savaşının en şiddetli yaşandığı bir süreçte Ege Bölgesinde,
Balıkesir yakınlarında denetlemelerde bulunan dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü
dönüş yolunda karşılaştığı fakir bir köylü çocuğunu durdurur. Çocuğun kıyafeti
ve ayağındaki çarık onun ekonomik durumunu zaten yeterince göstermektedir. İsmet
İnönü çocuğa yaklaşır ve elinde taşıdığı azık torbasında ne olduğunu sorar.
Çocuk torbasını açar ve gösterir. Torbadan çıkanlar bir parça köy peyniri,
bayatlamaya yüz tutmuş ekmek, soğan ve zeytinin yanında Milli Eğitim Bakanlığı
klasiklerinden olan Sophocles’in Antigone’dur.
Çocuk babasının yol parası olarak verdiği harçlığı kitaba yatırmış ve 12
kilometrelik yolu yürümeyi tercih etmiştir. Bunun üzerine İnönü yanındaki
Genelkurmay Başkanı Abdurrahman Nafiz Gürman’a dönerek “ Ekmeğin yanında kitap. Ne zaman yurttaşımız ekmekle kitabı bir
tutabilecek düzeye ulaşırsa Türkiye o zaman gerçekten kurtulacaktır.”(**) der.
Aynı şekilde
Türk yazın ve kültür dünyasının büyük ustalarından Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun
1940’lı yıllarda Hasanoğlan’da karşılaştığı bir olay da okuma aşkının her şart
altında nasıl yaşandığını gözler önüne serer. Gecenin bir yarısı olmuştur ve Bedri
Rahmi ahırdan bir ışık huzmesi geldiğini görür. Merak eder ve yaklaşır; “ Okulun kocabaş hayvanlarını barındıran
ahırda bir çocuk gördüm. Gece nöbeti ona düşmüş, elinde bir kitap vardı,
dalmıştı. William Shakespeare okuyordu. Okuduklarını nasıl kavradıklarını da
ertesi gün oynadıkları piyeste gördük.” (***) 13-15 yaşında fakir bir köylü
çocuğunun bu kadar olumsuz şartlarda dünya tragedyasının usta yazarı
Shakespeare’i okuması inanılır gibi değil ama gerçek.
9 Eylül 1922
sonrasında başlatılan bu süreç kültür emperyalizmi, boş vermişlik ve hayatımızı
zehirleyen televizyon denen alet yüzünden yazıktır ki sürekliliğini
sağlayamamıştır. Çuval çuval kitapların yakıldığı, buldozerlerle toprağa
gömüldüğü ve 21.yüzyılda onlarca, yüzlerce yazar ve çizerin hapiste olduğu bir
ülkede niçin okumuyorsun diye sormak akıllıca bir yaklaşım olmasa gerek!
Hakkı YILMAZ/ Eğitimci-Eğitim Denetmeni
e-mail:
[email protected] GSM: 0532 646 87
82
(*) Doç.Dr.Ulvi Keser, Atılım Üniversitesi,
(**) Cumhuriyet, 24 Kasım 2000,
(***) Cumhuriyet, 1 Şubat 1954.
Sitemizdeki haber içerikleri kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde izinsiz yayınlanamaz.
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.