NEREDE ŞİMDİ ANAMIZIN KURDUĞU SOFRALAR
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
27.05.2016 - 10:06, Güncelleme:
30.10.2020 - 19:15 4133+ kez okundu.
NEREDE ŞİMDİ ANAMIZIN KURDUĞU SOFRALAR
Kuzine
ocakta pişirilmiş bir somun ekmek, bir tas sıcak pancar çorbası, avludan koparılmış taze domates ve biber salatası,
inekten sağılmış süte mayalanan
yoğurttan buz gibi yayık ayranı… Ardından mangal ocağında pişirilen acı bir
kahve ve soba üstünde demlenen koyu bir çay… Ve kahvenin,
çayın kokusuyla tütsülenen küçük bir odada uzayıp giden sohbetler…Şimdi hasret
kaldık böylesi sofralara ve etrafındaki samimi ortamlara. Zira sağlıklı ve
doğal gıdalar mumla aranır oldu. 90’ların ayaküstü karın doyurma olmaktan öte
bir anlamı olmayan, sofra kültüründen uzak fastfood tarzı beslenme, zamanla bir
kült haline gelip dört bir yanı sarıp sarmaladı. O da yetmedi, GDO’lu gıdalar
soframıza, yiyeceklerimize sokulmaya kalkışıldı. Dünyanın bir tarafı açlıkla,
susuzlukla boğuşurken, bir tarafı da onca hastalığa ve obeziteye kapı açan
sağlıksız gıdalarla beslenir oldu. Yemeğe verilen değer ise küçüklüğümüzden bir
anı olarak kaldı. Çöpe dökülen yemekler ve sokağa atılan yiyecekler normal ve
rutin bir davranış halini aldı.Oysa eskiden böyle miydi? Küçüklüğümüzden pek
çoğumuz hatırlarız. Ne zaman ki yerde, sokak ortasında küçücük bir lokma dahi
ekmek görülse büyüklerimiz -ki özellikle dedelerimiz ve ninelerimiz- ekmeği
yerden alır, öper ve yüksekçe bir taşın veya duvarın üzerine koyarlar ve en
azından kuşlara, sokakta yaşayan hayvanlara yem olmasını sağlarlardı. Bu,
özellikle yokluk ve kıtlık dönemlerinin çemberinden geçmiş olan Anadolu
insanının gıdaya veya daha genel bir deyişle nimete verdiği önemin bir
göstergesiydi.Elbette Anadolu insanımızın nimete verdiği değerle birlikte
nimetteki ve sofrasındaki paylaşımcılığını ve misafirperverliğini de unutmamak
gerek. Öyle ki; bir Anadolu evinde kapıdan içeri giren, haneye kabul edilen
kişi yabancı bile olsa Tanrı misafiri olarak kabul edilir ve sofraya ortak
edilir…Şimdilerde bu sağlıklı ve doğal gıdalara bezeli olan, sıcak dostluklarla
ve içten misafirperverliklerle umut salan sofralar çoğunlukla ancak kırsal ve
küçük yerlerde yaşıyor… O yüzden ne zaman ki bir köye gidilse insanı en çok o
köy sofraları sevindiriyor. Zira o insanlar geçmişteki büyüklerinden telkin
aldıkları yemek değerini ve sofra kültürünü hala yaşamaya ve yaşatmaya
çalışıyorlar.Bir umut ki; keşke aceleyle ve telaşla çarçabuk yemek yemeyi adet
edinmiş, sağlıklı yiyeceklerin kıymetini bilmeyen, yemeği bir kültür-sofrayı
bir dostluk ortamı olarak göremeyen fastfood jenerasyonu bir kez olsun da şu yerel
Anadolu sofralarının güzelliğini ve zenginliğini görebilseler… Çocukluğumda
‘katık’ denilen çok sulu bir ayran
yapılırdı.Tavana ipler ile asılan yayıklara dökülen yoğurt ve su sürekli olarak
belli bir ritimle çalkalanırdı.İşte ayran böyle bir emeğin sonucunda ortaya
çıkardı.Okulumuzun kermesinde Kızılot mahallesi sakinlerinden Şenol
Yoğunali organik doğal ayranmatik natural
standı oluşturarak bu geleneğimizi sürdürmesinden dolayı kendisini kutluyorum. Beni
çocukluk yıllarıma götürdü.
Sitemizdeki haber içerikleri kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde izinsiz yayınlanamaz.
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.