YENİ YILA GİRERKEN

(İHA) - İhlas Haber Ajansı | 29.12.2014 - 19:07, Güncelleme: 30.10.2020 - 19:15 2197+ kez okundu.
 

YENİ YILA GİRERKEN

           Yeni yıla girerken bir takım hazırlıkların yapılıp yapılmamasının doğruluğu veya yanlışlığı ile ilgili duygularımı yazmayacağım. Sadece bu zamana kadar zihnimi meşgul eden bazı soruları sizlerle paylaşıp cevap bulmaya çalışacağım.           Mesela milletlerin tarihinde, çok zaman o milletin fertlerinin birbirlerine kenetlenip bir olmasını sağlamış düşmanlar, veya büyük ölüm kalım savaşları olmuştur. Çok uzak geçmişe inmeden daha doksan, yüz yıl önce yaşamış olduğumuz bir Çanakkale savaşı… Hemen peşinden bir millet olarak “var olmak ya da yok olmak” inancıyla kendimizi ortaya koyduğumuz bir kurtuluş savaşı…         Karşımızdaki düşmanlar belli. O zaman İslam coğrafyasını nasıl görüyorlarsa esasında şimdide aynı. Hiçbir değişiklik yok.           Anlayamadığım, bu emperyalistlerin sadece topraklarımıza değil, tüm değerlerimize karşı gerçekleştirdikleri saldırılar karşısında, dedelerimiz en aziz varlıkları olan canlarını ortaya koydukları halde, bizler nasıl oluyor da onlara ait tüm değerleri sanki bizim öz değerlerimizmiş gibi sahipleniyor ve bayraklaştırıyoruz?            Belki “ artık düşman değiliz” diyeceksiniz ama o zaman şöyle sorayım… Ya da şöyle düşünün… Olup bitenlere bir İngiliz, Fransız ya da Amerikalının gözüyle bakın. Ülkemizin her tarafında, İslam’ın penceresinden bakıldığında ıskartaya çıkarılmış bir inancın kutsallarından birini temsil eden Noel Baba figürlerinin canlandırılmış olması, veya toplumsal geleceğimizle ilgili hesaplar içeren onlara ait birçok değerler…            Yüz yıllar boyu Müslümanlara saldırganlıkları tescillenmiş bu milletlere, kendilerini dünyanın ağası zannetme veya en akıllıları, üstünleri, hakimleri, sahipleri olarak görme duygusunu yaşatmış olmaz mıyız? Onların burunları havada dolaşmalarına, tepeden bakmalarına biz sebep olmuş olmaz mıyız?           Bizim, insanı yüreğinden yakalayıp mükemmele doğru yücelten, saf insani değerlere karşı asla bir ön yargımız yok. İster Çin’de olsun ister Hind’de ve ister dünyanın herhangi diğer bir toplumundan doğmuş olsun. Yüreğimizin kapısı sonuna kadar bu değerlere açıktır. Ancak toplumumuza, gelecekte hangi savrulmaları, sosyal, kültürel ve inançsal kırılmaları yaşatacağını şimdiden kestiremeyeceğimiz, içerisine, geleceğimizi onların planladığı şekilde değiştirecek, bir takım ince hesapların kodlandığı değerleri olduğu gibi boca edersek geleceğe nasıl güvenle bakabiliriz? Tarihsel düşmanlarımız olan bu milletler -Allah kendilerine fırsat vermesin- bir akıla gelip de “ şu, doksan yıl önce yarıda bıraktığımız işi son bir vuruşla bitirelim” deseler, art niyetli değerlerin işgali altında tarumar olmuş bir yürekle onlara nasıl karşı koyabiliriz? Allak bullak olmuş bir zihinle dizlerimizin bağı çözülmeden, karşısında nasıl dik durabiliriz?             Biliyor musunuz? Bir çok resmi  mekanlarda  ve okul ders kitaplarının hemen ikinci sayfasında, İstiklal Marşından sonra gençlerin önüne konulan Mustafa Kemal Atatürk’ün “ Gençliğe Hitabe” si var. Zaman zaman okurum. Derim ki; Atatürk’ün bu hitabeyi yazarken zihninde açık olarak bulunan bu düşmanlar kimdi? Acaba Atatürk Rusları mı, Çinlileri mi, İranlı veya Suriyelileri mi kastetti? Esasında onları kastetmediği belli. Onun fiili olarak mücadele ettiği düşmanlar, İngilizler Fransızlar, İtalyanlar. Arka planda da Amerikası. Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un isimlerinden, kişiliklerini çözemeyeceğimiz düşüncesi ile karakterlerini de tarif ettiği bir düşman topluluğu. Her yönüyle mesaj içeren bir tarif… “ Dikkat edin. Onlar çenelerinde tek dişi kalmış canavarlar…”             Bu düşmanlarımızla çetin bir mücadele içine girmiş olan o aziz kahramanlarımız, milletimizin üstün anlayış ve zekasına seslenerek, bu düşmanlar karşısında bizleri uyarmış,  Milli şairimizin yapmış olduğu karakter tarifinin de zihinlere iyice kazınması için milli marş olarak sunmuşlar ve demek istemişlerdir ki “ Ey millet… Biz bu canavarların, sayısını bilemediğimiz kadar çok olan dişlerini kırdık. Çenelerinde tek bir diş kaldı. Bu şartlarda onu kırmaya yetişemedik… Siz akıllı, zeki ve çalışkansınız. O tek dişi kırma işini de size bırakıyoruz… “          Bilemiyorum ama eğer tarih boyu bize düşmanlıktan geri kalmamış bu medeniyetin kendilerine ait olan bütün değerlerini olduğu gibi milletimizin üzerine boca edersek, İstiklal marşımızın ve Gençliğe Hitabe’nin satır aralarında verilmek istenilen mesajları ters anlamış, onların kırılan bilmem kaç dişinin yerine dayanıklı cinsinden iyi bir protez  yapmış oluruz ki kaldıkları yerden devam etsinler…
           Yeni yıla girerken bir takım hazırlıkların yapılıp yapılmamasının doğruluğu veya yanlışlığı ile ilgili duygularımı yazmayacağım. Sadece bu zamana kadar zihnimi meşgul eden bazı soruları sizlerle paylaşıp cevap bulmaya çalışacağım.           Mesela milletlerin tarihinde, çok zaman o milletin fertlerinin birbirlerine kenetlenip bir olmasını sağlamış düşmanlar, veya büyük ölüm kalım savaşları olmuştur. Çok uzak geçmişe inmeden daha doksan, yüz yıl önce yaşamış olduğumuz bir Çanakkale savaşı… Hemen peşinden bir millet olarak “var olmak ya da yok olmak” inancıyla kendimizi ortaya koyduğumuz bir kurtuluş savaşı…         Karşımızdaki düşmanlar belli. O zaman İslam coğrafyasını nasıl görüyorlarsa esasında şimdide aynı. Hiçbir değişiklik yok.           Anlayamadığım, bu emperyalistlerin sadece topraklarımıza değil, tüm değerlerimize karşı gerçekleştirdikleri saldırılar karşısında, dedelerimiz en aziz varlıkları olan canlarını ortaya koydukları halde, bizler nasıl oluyor da onlara ait tüm değerleri sanki bizim öz değerlerimizmiş gibi sahipleniyor ve bayraklaştırıyoruz?            Belki “ artık düşman değiliz” diyeceksiniz ama o zaman şöyle sorayım… Ya da şöyle düşünün… Olup bitenlere bir İngiliz, Fransız ya da Amerikalının gözüyle bakın. Ülkemizin her tarafında, İslam’ın penceresinden bakıldığında ıskartaya çıkarılmış bir inancın kutsallarından birini temsil eden Noel Baba figürlerinin canlandırılmış olması, veya toplumsal geleceğimizle ilgili hesaplar içeren onlara ait birçok değerler…            Yüz yıllar boyu Müslümanlara saldırganlıkları tescillenmiş bu milletlere, kendilerini dünyanın ağası zannetme veya en akıllıları, üstünleri, hakimleri, sahipleri olarak görme duygusunu yaşatmış olmaz mıyız? Onların burunları havada dolaşmalarına, tepeden bakmalarına biz sebep olmuş olmaz mıyız?           Bizim, insanı yüreğinden yakalayıp mükemmele doğru yücelten, saf insani değerlere karşı asla bir ön yargımız yok. İster Çin’de olsun ister Hind’de ve ister dünyanın herhangi diğer bir toplumundan doğmuş olsun. Yüreğimizin kapısı sonuna kadar bu değerlere açıktır. Ancak toplumumuza, gelecekte hangi savrulmaları, sosyal, kültürel ve inançsal kırılmaları yaşatacağını şimdiden kestiremeyeceğimiz, içerisine, geleceğimizi onların planladığı şekilde değiştirecek, bir takım ince hesapların kodlandığı değerleri olduğu gibi boca edersek geleceğe nasıl güvenle bakabiliriz? Tarihsel düşmanlarımız olan bu milletler -Allah kendilerine fırsat vermesin- bir akıla gelip de “ şu, doksan yıl önce yarıda bıraktığımız işi son bir vuruşla bitirelim” deseler, art niyetli değerlerin işgali altında tarumar olmuş bir yürekle onlara nasıl karşı koyabiliriz? Allak bullak olmuş bir zihinle dizlerimizin bağı çözülmeden, karşısında nasıl dik durabiliriz?             Biliyor musunuz? Bir çok resmi  mekanlarda  ve okul ders kitaplarının hemen ikinci sayfasında, İstiklal Marşından sonra gençlerin önüne konulan Mustafa Kemal Atatürk’ün “ Gençliğe Hitabe” si var. Zaman zaman okurum. Derim ki; Atatürk’ün bu hitabeyi yazarken zihninde açık olarak bulunan bu düşmanlar kimdi? Acaba Atatürk Rusları mı, Çinlileri mi, İranlı veya Suriyelileri mi kastetti? Esasında onları kastetmediği belli. Onun fiili olarak mücadele ettiği düşmanlar, İngilizler Fransızlar, İtalyanlar. Arka planda da Amerikası. Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un isimlerinden, kişiliklerini çözemeyeceğimiz düşüncesi ile karakterlerini de tarif ettiği bir düşman topluluğu. Her yönüyle mesaj içeren bir tarif… “ Dikkat edin. Onlar çenelerinde tek dişi kalmış canavarlar…”             Bu düşmanlarımızla çetin bir mücadele içine girmiş olan o aziz kahramanlarımız, milletimizin üstün anlayış ve zekasına seslenerek, bu düşmanlar karşısında bizleri uyarmış,  Milli şairimizin yapmış olduğu karakter tarifinin de zihinlere iyice kazınması için milli marş olarak sunmuşlar ve demek istemişlerdir ki “ Ey millet… Biz bu canavarların, sayısını bilemediğimiz kadar çok olan dişlerini kırdık. Çenelerinde tek bir diş kaldı. Bu şartlarda onu kırmaya yetişemedik… Siz akıllı, zeki ve çalışkansınız. O tek dişi kırma işini de size bırakıyoruz… “          Bilemiyorum ama eğer tarih boyu bize düşmanlıktan geri kalmamış bu medeniyetin kendilerine ait olan bütün değerlerini olduğu gibi milletimizin üzerine boca edersek, İstiklal marşımızın ve Gençliğe Hitabe’nin satır aralarında verilmek istenilen mesajları ters anlamış, onların kırılan bilmem kaç dişinin yerine dayanıklı cinsinden iyi bir protez  yapmış oluruz ki kaldıkları yerden devam etsinler…
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.