AYNI DELİKTEN BİLMEM KAÇ DEFA,...

(İHA) - İhlas Haber Ajansı | 08.08.2016 - 18:22, Güncelleme: 30.10.2020 - 19:15 3204+ kez okundu.
 

AYNI DELİKTEN BİLMEM KAÇ DEFA,...

AYNI DELİKTEN BİLMEM KAÇ DEFA ISIRILDIĞIMIZIN ÇETELESİNİ TUTMAK İSTEMİYORSAK… 15 Temmuz darbe teşebbüsüne milletimizin koyduğu tavrın, karşı duruşun önemini, büyüklüğünü, gelecekte milletimizde, hatta bölgemizde ve dünyada ne gibi olumlu etkilerinin olabileceği üzerinde durmak istemiyorum. Daha farklı bir hususa dikkatleri çekmek istiyorum. Oda şu… Bu gün ülkemizde, milletimizin din anlayışını, dini yaşayışını, dini duruşunu şekillendiren bir çok şahsiyetler var. Ve bu şahsiyetlerin etrafında kümelenmiş, guruplaşmış, cemaatleşmiş bir çok insanlar…  Hepsi de anlayışına, bilgisine ve ilmine güvendikleri bu kişilerin ağzından çıkan kelimelere, sözlere o kadar çok itibar ediyorlar ki.. Fakat son yaşadığımız olaylarda şunu gördük. Toplumun dini önderleri olarak kabul edilen bu kişilerin ekseriyeti şimdi terör elebaşısı olarak zikredilen Fetö’yü o kadar övmüşler, o kadar yüceltmişler ki… Kimisi “ayağının tozu olamayız”, kimisi “adını sade ve yalın bir şekilde dilimize alamayız”, Kimisi “son üç yüz yılın, beş yüz yılın büyük alimi”, kimisi de “işte beklenen Mehdi …” diyebilmiş ve bu halka da bu şekilde takdim edebilmiş… Şimdi de söylenenler hepimizin gözünün önünde… Belki diyeceksiniz ki “İnsan bu yanılabilirler. İnsan olmamız hasebiyle biz de yanıldık.” Ben de bu sefer şöyle sorabilirim: “ İyi de… Azizim sen aynı zamanda yaşadığın, aynı ortamı paylaştığın, aynı dili konuştuğun, gözünün önündeki insanları bana gerçek kimlik ve kişiliği ile tanıtamazsan üç yüz sene, beş yüz sene, bin sene önceki insanları bana doğru olarak, gerçek kimlikleri  ile tanıttığından nasıl emin olabilirim.” Peki… Bu ve diğer insanları gerçek kimlikleri ve duruşları ile tanımanın bir yolu yok mu? Hatta şöyle soralım… Bu hususla ilgili Allah bizi –Haşa- yüz üstümü bıraktı? Bu tipleri tanıma hususunda bir yol yordam göstermedi mi? Hayır!  O kadar ciddi uyarılarda bulunmuştur ki… Önce iki yoldan bahsetmiştir. Bu yolun  birincisi, her “Fatiha” suresini okuduğumuzda yolcusu olmayı istediğimiz “Dosdoğru Yol”.  İkincisi ise bu yolun karşısında olan, Hak Yolun yolcuları ile sürekli mücadele içinde olan, delalete düşenlerin yolu. Yani bu yolun karşısındaki Batıl Yol. Belki bizler için yolları bir birinden ayırt etmek zor olabilir. Ancak yol üzerinde yürütülen yolcular noktasından olayı anlamaya çalışırsak işler kolaylaşacaktır Birinci yolun yolcuları Peygamberler, Sıddıklar, Şehitler ve Salihler. Belki diyeceksiniz ki, “ iyi de ne var bunda?”  Bu kişilerin tarih boyu mücadele içinde oldukları karşı tarafın yolcuları da var. Bunlar da Nemrutlar, Firavunlar, Ruhbanlar, Ebu Leheb ve Ebu Cehiller... Bunlar tarihin her anında ve her zamanında dünya üzerindeki kendilerince seçkin ve imtiyazlı  konumlarını korumaya çalışmışlardır. Diyelim ki günümüzde Hak Yolunun yolcularını kafamızın karışıklığından bir türlü tanıyamadık. Fakat günümüzün “Nemrutları, Firavunları, Ebu Lehebleri ve Ebu Cehilleri kimdir?” diye yoldan geçen birisine sorsak, onların bu günkü temsilcilerinin Amerika ve Onun arkasında, yanında, sağında, solunda saf tutan tüm kibirliler, fesatçılar, zalimler olduğunu, kısaca emperyalistler olduğunu bize söyleyecektir. “O zaman şu soruyu da sorma hakkımız var” diye düşünüyorum. Madem bizler peygamberlerin yolunun yolcularıyız, o halde onların mücadele verdiği, az önce belirttiğim bu şahsiyetlere veya bu şahsiyetler üzerinden şekillenmiş günümüz yapılarına karşı duruşumuz, tavrımız, tepkimiz nedir. Veya din adına bir çaba ve gayret içinde iken, bu  karşı yolun yolcularına en küçük bir tavrımız veya bir çift sözümüz oldu mu? Evet!  Biz Kur’an da bir çok kere uyarılmamıza rağmen, insanların gerçek kimliklerini bu zalimler karşısında durdukları nokta üzerinden, duruşları üzerinden, yürüdükleri  yol üzerinden sorgulayıp  tanımak yerine, onların kalıplarına baktık. Sözlerinin güzelliklerine aldandık. Şekillerini çok beğendik. Bir ritüel olmaktan öte geçmeyen ibadetlerine inandık. Ve yanıldık! Ama gerçekten sesleri zayıf çıksa da bu milletin içinde, hatta ümmetin içinde onları gerçek kimliği ile tanıya bilenler her zaman olmuştur. Artık din adına konuşanları, bize dini tanıtanları daha gerçekçi ölçülerle değerlendirme zamanı gelmiştir diye düşünüyorum. Yoksa aynı delikten kaçıncı defa ısırıldığımızın çetelesini tutmak zorunda kalabiliriz….
AYNI DELİKTEN BİLMEM KAÇ DEFA ISIRILDIĞIMIZIN ÇETELESİNİ TUTMAK İSTEMİYORSAK… 15 Temmuz darbe teşebbüsüne milletimizin koyduğu tavrın, karşı duruşun önemini, büyüklüğünü, gelecekte milletimizde, hatta bölgemizde ve dünyada ne gibi olumlu etkilerinin olabileceği üzerinde durmak istemiyorum. Daha farklı bir hususa dikkatleri çekmek istiyorum. Oda şu… Bu gün ülkemizde, milletimizin din anlayışını, dini yaşayışını, dini duruşunu şekillendiren bir çok şahsiyetler var. Ve bu şahsiyetlerin etrafında kümelenmiş, guruplaşmış, cemaatleşmiş bir çok insanlar…  Hepsi de anlayışına, bilgisine ve ilmine güvendikleri bu kişilerin ağzından çıkan kelimelere, sözlere o kadar çok itibar ediyorlar ki.. Fakat son yaşadığımız olaylarda şunu gördük. Toplumun dini önderleri olarak kabul edilen bu kişilerin ekseriyeti şimdi terör elebaşısı olarak zikredilen Fetö’yü o kadar övmüşler, o kadar yüceltmişler ki… Kimisi “ayağının tozu olamayız”, kimisi “adını sade ve yalın bir şekilde dilimize alamayız”, Kimisi “son üç yüz yılın, beş yüz yılın büyük alimi”, kimisi de “işte beklenen Mehdi …” diyebilmiş ve bu halka da bu şekilde takdim edebilmiş… Şimdi de söylenenler hepimizin gözünün önünde… Belki diyeceksiniz ki “İnsan bu yanılabilirler. İnsan olmamız hasebiyle biz de yanıldık.” Ben de bu sefer şöyle sorabilirim: “ İyi de… Azizim sen aynı zamanda yaşadığın, aynı ortamı paylaştığın, aynı dili konuştuğun, gözünün önündeki insanları bana gerçek kimlik ve kişiliği ile tanıtamazsan üç yüz sene, beş yüz sene, bin sene önceki insanları bana doğru olarak, gerçek kimlikleri  ile tanıttığından nasıl emin olabilirim.” Peki… Bu ve diğer insanları gerçek kimlikleri ve duruşları ile tanımanın bir yolu yok mu? Hatta şöyle soralım… Bu hususla ilgili Allah bizi –Haşa- yüz üstümü bıraktı? Bu tipleri tanıma hususunda bir yol yordam göstermedi mi? Hayır!  O kadar ciddi uyarılarda bulunmuştur ki… Önce iki yoldan bahsetmiştir. Bu yolun  birincisi, her “Fatiha” suresini okuduğumuzda yolcusu olmayı istediğimiz “Dosdoğru Yol”.  İkincisi ise bu yolun karşısında olan, Hak Yolun yolcuları ile sürekli mücadele içinde olan, delalete düşenlerin yolu. Yani bu yolun karşısındaki Batıl Yol. Belki bizler için yolları bir birinden ayırt etmek zor olabilir. Ancak yol üzerinde yürütülen yolcular noktasından olayı anlamaya çalışırsak işler kolaylaşacaktır Birinci yolun yolcuları Peygamberler, Sıddıklar, Şehitler ve Salihler. Belki diyeceksiniz ki, “ iyi de ne var bunda?”  Bu kişilerin tarih boyu mücadele içinde oldukları karşı tarafın yolcuları da var. Bunlar da Nemrutlar, Firavunlar, Ruhbanlar, Ebu Leheb ve Ebu Cehiller... Bunlar tarihin her anında ve her zamanında dünya üzerindeki kendilerince seçkin ve imtiyazlı  konumlarını korumaya çalışmışlardır. Diyelim ki günümüzde Hak Yolunun yolcularını kafamızın karışıklığından bir türlü tanıyamadık. Fakat günümüzün “Nemrutları, Firavunları, Ebu Lehebleri ve Ebu Cehilleri kimdir?” diye yoldan geçen birisine sorsak, onların bu günkü temsilcilerinin Amerika ve Onun arkasında, yanında, sağında, solunda saf tutan tüm kibirliler, fesatçılar, zalimler olduğunu, kısaca emperyalistler olduğunu bize söyleyecektir. “O zaman şu soruyu da sorma hakkımız var” diye düşünüyorum. Madem bizler peygamberlerin yolunun yolcularıyız, o halde onların mücadele verdiği, az önce belirttiğim bu şahsiyetlere veya bu şahsiyetler üzerinden şekillenmiş günümüz yapılarına karşı duruşumuz, tavrımız, tepkimiz nedir. Veya din adına bir çaba ve gayret içinde iken, bu  karşı yolun yolcularına en küçük bir tavrımız veya bir çift sözümüz oldu mu? Evet!  Biz Kur’an da bir çok kere uyarılmamıza rağmen, insanların gerçek kimliklerini bu zalimler karşısında durdukları nokta üzerinden, duruşları üzerinden, yürüdükleri  yol üzerinden sorgulayıp  tanımak yerine, onların kalıplarına baktık. Sözlerinin güzelliklerine aldandık. Şekillerini çok beğendik. Bir ritüel olmaktan öte geçmeyen ibadetlerine inandık. Ve yanıldık! Ama gerçekten sesleri zayıf çıksa da bu milletin içinde, hatta ümmetin içinde onları gerçek kimliği ile tanıya bilenler her zaman olmuştur. Artık din adına konuşanları, bize dini tanıtanları daha gerçekçi ölçülerle değerlendirme zamanı gelmiştir diye düşünüyorum. Yoksa aynı delikten kaçıncı defa ısırıldığımızın çetelesini tutmak zorunda kalabiliriz….
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.