ZEKÂT İBADETİ'NİN,...
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
09.06.2016 - 17:26
A PHP Error was encountered
Severity: Notice
Message: Trying to get property 'tamsayfa' of non-object
Filename: tema3/haber.php
Line Number: 63
Backtrace:
Dosya: /home/admin/web/yildizhaber.com.tr/public_html/application/views/tema3/haber.php
Satır: 63
Fonksiyon: _error_handler
Dosya: /home/admin/web/yildizhaber.com.tr/public_html/application/controllers/Haber.php
Satır: 157
Fonksiyon: view
Dosya: /home/admin/web/yildizhaber.com.tr/public_html/index.php
Satır: 334
Fonksiyon: require_once
, Güncelleme:
30.10.2020 - 19:15
2924+ kez okundu.
ZEKÂT İBADETİ'NİN,...
ZEKÂT İBADETİ’NİN DİNİMİZDEKİ YERİ VE FAZİLETİ
Tevbe Suresi’nde meâlen şöyle buyruluyor:
“Sadakalar (zekatlar) Allah (c.c.)’dan bir farz olarak, ancak
fakirler, miskinler, zekat toplamaya memur olanlar, gönülleri İslam’a ısındırılacak
olanlar, hürriyete kavuşmaya çalışan köleler, borçlular, Allah yolunda olanlar
ve yolda kalmışlar içindir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir ve hikmet
sahibidir.”
“Sadaka insanın malından sırf Allah
rızası için ihtiyacı olana temlik edilmek üzere verdiği miktardır. Allah
(c.c.)’ya karşı sıdk ve sadakat manasından alınmıştır. Sadaka vermek olan tasadduk
kelimesi de sıdk ve doğruluk elde etmek manasına gelir. Sadakada üç aslî vasıf
vardır. Bunlar ihtiyaç, temlik ve Allah için olmak vasıflarıdır. Sadakalar,
farz ve nafile olmak üzere ikiye ayrılır. Farz olan kısma Zekât ismi verilir.
Her iki kısmın da muhtelif çeşitleri vardır. Mesela arazi zekâtına öşür ismi
verilir. Yine büyük ve küçükbaş hayvanların, ticaret mallarının, nakid paranın,
madenlerin zekâtı vardır. Bir de zekât-ı nefis vardır ki o da sadaka-i
fıtr’dır.” Bakara Suresi’nde ise mealen şöyle
buyrulmaktadır: “Namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin.
Kendiniz için evvelce hayırdan ne gönderir iseniz, onu Allah indinde
bulursunuz. Şüphe yok ki Allah-ü Teâlâ bütün yaptıklarınızı görücüdür.”
Hicretin ikinci yılında Ramazan Ayı’ndan
önce farz kılınan Zekât İbadeti, İslam’ın üzerine bina kılındığı beş temelden
biridir. Zekât, lügatte temizlik, ziyadeleşme, layık olma, bolluk ve bereket
içinde yaşama gibi manalara gelir. Dinimizde ise, “belli şartlar altında
belirli bir miktar malı, muayyen kimselere vermek” demektir. Görüldüğü üzere
Zekât İbadeti, mâlî bir ibadettir ve mâlî ibadetlerin en mühimmidir.
Ehemmiyyetine binaen de Kur’ân-ı Azîmü’ş-Şân’da seksenden fazla yerde
zikredilmiştir.
Zekâtı verilen malın temizlenmesinden,
artmasından ve ahirette sevaba vesile
olmasından dolayı bu mâlî ibadete zekât ismi verilmiştir.
Zekât temizleyici bir ibadettir. Zekât
İbadeti’nin, hem zekâtı verilen malı hem de zekât
veren kimseyi temizlediğini, Tevbe Suresi’nde geçen ayet-i kerime’den
anlıyoruz. Bu Ayet-i
Kerime’de mealen şöyle buyruluyor: “Onların
mallarından sadaka al, bununla onları
temizlersin
ve tezkiye edip yüceltirsin” “Yani günah lekelerinden temizlenmelerine,
iyiliklerinin ziyadeleşmesine ve ihlaslı kimseler derecesine yükselmesine sebep
olasın.”
Ekser-i Fukahâ’ya göre bu Ayet-i Kerime’de geçen “sadaka” kelimesi ile
murad, yine farz
olan zekâttır. Rivayet olunduğu üzere bu Ayet-i Kerime, malları
sebebiyle harbden geri kalan
birkaç
müslüman hakkında nazil oldu.
Harbden geri kalanlar hakkında ta’zir
ifade eden ayetler inince bu kişiler yaptıklarına çok pişman oldular ve
kendilerini mescid-i saadetin direklerine bağladılar. Peygamber Efendimiz
(s.a.v.) seferden dönünce âdeti olduğu üzere mescide gidip iki rekât namaz
kıldılar ve bu şahısları gördüler. Durumlarını süal edince oradakiler “Ya
Rasulellah, bunlar siz çözmeyince kendilerini çözmemeye yemin ettiler”,
dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Haklarında
emir varid oluncaya kadar çözmem” buyurdular. Onların tevbelerinin kabul edildiğini bildiren Ayet-i
Kerime nazil olunca, o kimseler Rasül-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz’e gelip “Ya
Rasülellah, işte şu mallarımız bizi geri bıraktı. Bu sebeple bunları tasadduk
edip bizi temizleyiverseniz” dediler.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Mallarınızı
almakla emr olunmadım” buyurunca
mealini verdiğimiz Ayet-i Kerime nazil oldu. Böylece o kimseler
hem manevi noktadan temizlenmiş oldular hem de mallarının kendilerine yaptığı
menfi tesirden kurtulmuş oldular. Zira zenginin servetindeki fakir hakkı o
servet için adeta bir leke gibidir. Aynı zamanda zengin kimse bu malları
sebebiyle açgözlülük ve cimrilik gibi manevi kirlerle kirlenmiş olabilir. İşte
zekât bu iki türlü kirliliği de izale eder. Yine zekât Mevla’mızın nimetlerine
karşı bir teşekkürdür. Zekât mal nimetinin şükrü; namaz, oruç ve hac ise beden
nimetinin şükrüdür.
Siz çok
değerli okurlarım
Mealini verdiğimiz Ayet-i Kerime, gerek
farz gerek nafile sadakaların kimlere verileceğini ifade etmektedir. Burada
dikkat çeken bir husus vardır. Ayet-i Kerimede geçen “Allah yolunda” kaydı
aslında hepsi için geçerlidir. Yani sadakalar fakirlere, miskinlere ve
diğerlerine verildiği takdirde de “Allah yolunda” olmuş olur. Ancak ayrıca bir
de “Allah yolunda” buyrulmasının bir sebebi hikmeti vardır. Tefsir
kitaplarımızda bu husus şöyle ifade
edilmektedir: “Buradaki “Allah yolunda” kaydı “Allah yolunda olanlar”
manasına gelir. Yani
burada hususi bir mana vardır ki o da evvelâ Allah yolunda hizmet,
saniyen Hac, salisen tahsil-i ilim manalarıdır… Binaen-aleyh sadaka, hususi bir
yere verilen sadakadır ki bilhassa
i’lây-i kelimetillah yolundakilere verilen sadakadır.”
Hulasa olarak Zekât ibadeti İslam’ın en
mühim unsurlarından biridir ve Peygamber
Efendimiz (s.a.v.) tarafından “İslam’ın
köprüsü” diye
vasıflandırılmıştır. Bu itibarla Allah
(c.c.)’nun kendilerine mal ve zenginlik emanet ettiği kimseler,
ellerindeki bu nimetin zekâtını
vererek, Allah sevgisini her şeyden önde tuttuklarını, kulluk
vazifelerini hakkıyla yaptıklarını
isbat etmelidirler. Bu takdirde gerek dünyevî gerek uhrevî çok büyük
mükâfatlara nail olacakları şüphesizdir. Bu hususu ifade eden bir Ayet-i Kerime
de: “Allah yolunda mallarını infak edenlerin
durumu, yedi başak bitiren bir dâneye benzer ki her başakta yüz dâne vardır.
Allah dilediğine kat kat ziyadeleştirir. Allah rahmeti çok geniş olandır, her
şeyi bilendir.”